4th

226 35 23
                                    

Seni temin ederim, Raven'ın yaptığı en mantıksız şeylerden biriydi Hank ile nişanlanması. Hank iyi biriydi, hâlâ da öyle fakat daha üç aydır birlikteler ve nişanlanmaya karar verdiler? Hank muhtemelen Raven'ın karabibere ve evcil hayvanlara alerjisi olduğunu bile bilmiyordur. Bilemiyorum, Raven'ın buna karar vermesindeki en büyük etkenlerden biri de artık otuz yaşında olmasıdır belki de. Belki de o doğru bir şey yaptı fakat ben o zamanlar yalnız kalmayı kendime yediremedim? Her neyse, sonuç olarak ciddi ciddi nişanlandılar ve ben kendimi kız kardeşimi nişan töreninde alkışlarken buldum. O kısma daha sonra değineceğim.

Raven ve Hank'in nişanına kadar geçen süre diliminde güzel şeyler de oldu. En iyi ve en yakın arkadaşım Kanada'dan tekrar dönmeye karar verdi ve ilk haberi bana vermiş olması gururumu okşamıştı açıkçası. Logan, o kadar uzun zamandır tanıyorum ki onu ne zaman tanıştığımızı unutmuş bile olabilirim. Raven'la da iyi anlaşırlar, dolayısıyla bir süre bizde kalması için onu ikna etmem o kadar da zor olmadı. İnsanları kolaylıkla ikna edebilirim, bilirsin.

Logan evimize geldi, evdeki tek boş odaya yerleşti, zaten Raven da çoğunlukla "nişanlısında" kalmaya başlamıştı.

"Bir şeyler olmuş," dedi Logan birden, "Çökmüşsün."

Duraksadım. Oysa ki gülüyordum, eskisinden daha fazla gülüyordum belki de. Ota böceğe gülmek derler ya, o şekilde. Kendimden neredeyse hiç bahsetmiyordum fakat o gün Logan bunu söylediğinde içimde bir yerlere dokundu, ona sıkıca sarılmak istedim. Ama yapmadım, onun yerine en büyüğünden bir gülümseme koydum yüzüme.

"Hayır, iyiyim."

Logan güldü ve elini omzuma koydu, "Chuck, ben Raven değilim, yemem bunları."

Ne denirdi ki böyle durumlarda? Raven bambaşka bir dünyadaydı, seni zaten zar zor görüyordum, ucu görünmeyen zifiri karanlık bir köprüde mahsur kalmışım da Logan elinde kocaman bir el feneriyle beni bulmuş gibiydi o an.

Bu konuşma gerçekleşirken mutfaktaki -zira Logan purosunu mutfak dışında herhangi bir yerde içerse Raven evi başımıza yıkmakta hiç tereddüt etmezdi- masamızda oturmuş, bira içiyorduk. Birayı da hiç sevmem bu arada. Ama Logan'a eşlik ettim. Purosunu dudaklarından uzaklaştırırken söyledi. "Anlatman için söylemedim bu arada, istemiyorsan anlatma. Okyanusun ortasında boğuluyor olsan bile yardım istemezsin sen."

Ne diyebilirim ki? Beni tanıyordu.

"Neden?" Dedim, "Kötü mü görünüyorum yoksa?"

"Görünüşünle alakası yok, gözlerin bile boş bakıyor."

Biraz sersemlediğim doğruydu fakat hastaneye gitmedim, bunları daha önce de yaşadım, gidersem ya uyku hapı ya da antidepresan yazacağını biliyordum. Ki o ilaçlardan gerçekten nefret ediyorum, beynin karıncalanıyor gibi hissettiriyor, hiçbir şey düşünemiyorsun gerçi gittiğim psikiyatrist amaçlarının zaten bu olduğunu söylemişti. İlaçlar düşünmeni engelliyor, etrafındakileri görmeni ve her şeyin farkında olmanı. Farkındalık insanı delirtir.

Neden bilmiyorum ama o an Logan'a her şeyi anlatmak istedim, seni, hissettiklerimi ya da yaşadıklarımı. Zira ben kendime zarar vermek ya da yok olmak falan istemiyordum, iyi olmak istiyordum ve Logan beni gerçekten anlıyordu. O yüzden her şeyi -ufak detayları atlayarak- anlattım. Korkutucu derecede rahatlatmıştı beni. Seni kendimden bile o kadar sakınmışım ki artık sırtımda bir yük olmaya başladığını dahi fark etmemişim.

Logan son kelimeme kadar dinledi, sonra purosunu söndürdü ve derin bir nefes aldı. "O adam seni hak etmiyor."

Kaşlarım çatıldı, pekala, bunu beklemiyordum. "Neden?"

"Fazla önemsiyorsun, Charles. Yapma. Seveceksen de ayarın olsun biraz, yoksa bu hikâyenin sonunda üzülen sadece sen olacaksın."

Ne diyebilirim, Logan? Haklı çıktın.

my beautiful trauma • cherik [√]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin