15th

165 31 49
                                    

Ne uyarısı koysam bilemedim. Tam drama da değil, anksiyete sorunları da değil. Biraz mod düşürücü?
Ve uhm, beklentileri biraz düşürme vakti. İyi yerlere gitmiyoruz.
Finale az kaldı.

-

Seninle tanıştığımız gün, ben onun işleri için kitapçıya gidene kadar Raven senden hiç bahsetmedi bana. Arkadaş olduğunuzu biliyordum fakat hoşlandığı biri varsa muhakkak anlatmalıydı. Ojesi bozulsa dahi beni arayan biriydi Raven. Nasıl bu hâle gelebildik? Kim yüzünden? Ne yüzünden?

Senin gerçekten de hiçbir şeyden haberin yok muydu?

Yıllarca boşuna uğraştım, Erik. Boşuna ilaç kullandım. Boşuna doktordan yardım aldım. Dışarıdan ne kadar müdahale edilirse edilsin, her şey senin zihninin içinde olup biter. Benim yok etmem gereken şey çok derindeydi, o kadar derindeydi ki ben bile unutmuştum aslında ne olduğunu. O kadar derindeydi ki dalıp bakamadım bile, kıyısından bakıp döndüm yalnızca. Bundan sebeptir ki acıdan kıvranırken ağlayışlarım tehlikeli bir gülümsemeye, yardım isteyerek haykırışlarım ise boş bakışlara dönüştü. Nasıl rol yapılır öğrendim ama, dediğim gibi.

Şubat ayının sonlarına doğru Max öldü. Beklenen bir şeydi, Scott zaten türünün ortalama ömrünün yirmi yıl olduğunu söylemişti sana. Yalnızca ikimiz kaldıkça çocuk konusu tekrar aklıma düşüyordu. Evde minik bir bebek olsa, bakıma ve ilgiye muhtaç, eve geç geldiğimde seni kucağına yatırdığın bebeğimiz ile salondaki kanepede sızmış vaziyette bulsam, üzerinizi örtsem, o büyüdüğünde ödevlerine yardımcı olsak veya veli toplantılarına gitsek... güzel olurdu, değil mi? Ayrıca artık otuz dört yaşında olduğumu da göz önünde bulundurursak birkaç yıl daha beklemek gibi bir lüksümün olması hiç hoş olmazdı.

Bu yüzden bu konuda hemfikir olacağımızı umdum.

Bir gün banyodaydım, aynadaki yansımamı izliyordum öylece. Görüntümde pek bir değişiklik yoktu lâkin görüntüm beni rahatsız etmeye başlamıştı. Hatta saçlarım bile. Belki de kesmeliydim onları. Ciddi ciddi düşünüyordum, epey kısa kesmeyi düşünüyordum hatta. Ama en kötüsü çok ruhsuz görünüyordum. Ya da kendi kuruntumdu, bilmiyorum. Birden 'ölmüşsün sen' dediğini duydum iç sesimin. Bu düşünce beni korkuttu, var gücümle inkâr ettim. Ölmek için bir sebep yoktu. Canlı kalmak zorundaydım. Yaşamam gerekiyordu.

İçine düştüğüm varoluşsal krizden, içeriden "Charles?" Diye seslenerek sen çıkarmıştın beni. Sahi ne zamandır banyoda öylece kendimi izliyordum? Başımı sağa sola sallayarak kendime geldiğimi ve yatak odasına, yanına geldiğimi hatırlıyorum.

Gülümsemiştim sana, "Buradayım."

Kitap okuyordun, geldiğimde bıraktın ve yanındaki komodinin üzerine bıraktın. Ben de yorganın altına girip, göğsüne yattım. Seviyordum bunu, bilirsin. Göğsünde yatmak, sıcaklığını paylaşmak, kokunla uyumak ve uyandığımda ilk olarak bebek gibi uyuyan yüz ifadeni görmek hep huzur verirdi bana, her türlü dert buhar olup uçardı bir anda. Sen özeldin, birtanem, ölmeye başlamış bir ruhu hayata sen bağlıyordun zira.

"Bir çocuğumuz olsa nasıl olurdu sence?"

Direkt sordum sanaz hiç dolandırmadan, öylece. Artık bir şeylerin açıklığa kavuşması gerekiyordu. Hafifçe güldüğünü işittim, "Aslına bakarsan, hiç bilmiyorum. Ama zor olurdu muhtemelen. Günün herhangi bir saatinde gelen telefon ile apar topar hastaneye giderdim ve muhtemelen sen tek başına ilgilenmek zorunda kalırdın. Ya da ikimiz de günün çoğu saati çalıştığımızdan bakıcı tutmak zorunda kalırdık ki bu sağlıklı bir fikir değil. Yani, pek olmazdı gibi. Sence?"

my beautiful trauma • cherik [√]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin