Terentius, "Vah, vah! Nasıl olur da insan bir şeyi kendinden çok sevmeye kalkar?" der. Lucretius ise onun bu cümlesini şöyle destekler: "Ölümlü varlıklara özgü bütün zevkler ölümlüdür." Bazen saatler sürerken bazen yıllar sürer bu zevki yitirmek, imkânsız olan tek şey ise bundan kaçmaktır. Nereye giderseniz gidin, sizi bulacaktır. Zira evrenin kuralları katıdır ve istisna kabul etmez, müsamaha göstermez.
Sabah henüz yeni yeni 6 oluyordu saat, Nisan'ın 22.günü. Adam güneşten önce sahilin kayalıklarındaki yerini almayı başarmıştı bir şekilde. İronikti aslında, bugün doğum günüydü. Oysa o hiç bu kadar ölü hissetmemişti. Son zamanları hiç olmadığı kadar boş ve anlamsızdı. Önce yolunu aydınlatan ışığı kaybetmişti, ardından yolunu, kendi canından çok sevdiği eşini ve en sonunda da kendini. Aslına bakarsanız, artık neyi neden yaptığını o bile bilmiyordu. Yanında kalan son insana haksızlık etmek istemiyordu belki.
Sahi, ne kadar zaman geçmişti? Charles günleri saymayı bırakalı epey oluyordu. Hâlâ hepsinin bir şaka olduğunu düşünüyordu belki. Korkunç, tatsız bir şaka. Belki biri elinde kamerayla çıkıp şaka olduğunu söylese bir şekilde çıkar, kurtulurdu. Belki, belki, belki... zaten bilinmezlikler değil miydi hayatını mahveden?
Nisan'ın sonlarında olabilirlerdi fakat görülüyor ki güneş kendini göstermemeye ant içmişti o yıl. Sık sık sağanak yağmur yağıyordu ya da hava gri kocaman bulutlarla kaplı oluyordu. Bugün ise hava serindi, günün ilk saatlerinde olmasının da etkisi vardı elbette, yavaşça esen rüzgâr kıyafetinin açıkta kalan kısmından girip tenini okşarken adam hiçbir şey hissetmedi. Artık üşümüyordu. Artık hiçbir şey hissetmiyordu.
Neler olduğuna gelecek olursak... Raven ve Hank oldukça kötü bir biçimde ayrıldılar. Raven çok üzülmüş görünüyordu, ki gerçek olmadığına emindi Charles, vicdan yapmış olmalıydı. Raven'a dair hiçbir fikri olmasa da Hank'in yurt dışına gitmeyi planladığını biliyordu. Güzel fikirdi aslında. Hank mutlu olmayı hak ediyordu, farklı insanlarla. Charles'ın hiçbir fikrinin olmadığı diğer bir konu ise Erik'ti hiç şüphesiz. Nerede, ne yapıyor, kiminle, sağlıklı mı... bilmiyordu. Hoş, artık onu ilgilendiren bir kısım da yoktu ki. Sonuçta artık evli değillerdi.
"Günaydın!"
Charles beklemediği bu ses ve enerjik tavır ile kim olduğunu seçmekte zorlanmasa da beklemediği için hafifçe irkilmesi kaçınılmaz oldu. "Senin ne işin var burada?"
"Üstad sana bakmamı söyledi, evde görememiş. Zaten sekizde dersim var ve okulum epey uzak o yüzden erken çıkayım dedim öyle geçerken uğradım işte." Genç olan kot ceketinin cebinden bir sigara paketi çıkardı, Charles'a uzatacakken son anda vazgeçti. "Sigara? Gerçi sen kahvaltı da yapmamışsındır şimdi, aç karnına hiç sağlıklı değil." Oğlan paketten bir dal çıkarırken kendi kendine göz devirdi. "Tok karnına baya sağlıklı çünkü."
Charles keyifsizce güldü, "Eminim Logan onu üstad olarak görmenle gurur duyuyordur."
"Onun alt katındaki daireye taşındığımda annem ara sıra beni yoklasın diye yedek anahtarı Logan'a vermişti. Üstad başta anahtarı sadece öldün mü diye kontrol etmek için kullanıyordu ama orta yolu bulduk bir şekilde. O da alıştı bence." Charles sigarasını yakan oğlana baktı. Peter'ın saçları onunla ilk tanıştığında maviydi, bir dönem sarı yapmıştı, şimdi ise griye boyamış ve tepeden minik bir topuz yapmıştı. Charles onun bu isteğini ve azmini takdir ediyordu açıkçası.
Peter dumanı üfledi ve derin bir nefes aldı. "Bana özel bir ev alarak beni mutlu edebileceklerini veya iyi birer ebeveyn olabileceklerini sanıyorlar. Saçma! Ama işime geliyor gerçi." Charles'a döndü o da. "Annem günün neredeyse on altı saati telefondaydı kalan sekiz saatte de uyuyordu zaten. Biraz garipti açıkçası çünkü beni telefonla ilgilenirken görünce kızmak en büyük hobisiydi normalde. Sonra tuhaf davranışlar sergilemeye başladı, bir gün o duşa girince telefonunu odasından çalıp şifresini kırdım -bununla gurur duyuyorum bu arada- mesajlarını, aramalarını, her şeyini kontrol ettim. O sinsi olabilir ama ben daha sinsiyim. Meğerse babamı aldatıyormuş iki kişiyle hem de. Ben de kanıt lazım olur diye telefonunda ne var ne yoksa kendime gönderdim ve babamla çok kısa bir süre içerisinde boşandılar. Annemin yaptığını asla savunmadım ama babam ilgisiz biriydi. Eh, şimdi de parayla mutlu etmeye çalışıyorlar işte. Keşke annem babama o malum gece 'başım ağrıyor' falan deseydi. Çok konuştum değil mi sabah sabah? Özür diliyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my beautiful trauma • cherik [√]
Fiksi Penggemar"Seni çok sevdim, birtanem, her şeyden çok. Bilirsin, bunca sevgiye taş bile çiçek açardı belki. Ama sana yetmedi. Sana o kadar kırgınım ki çok kızıyorum kendime, hâlâ geceleri yatağımızda benimle uyumanı istediğim için. Geceleri saçlarını okşuyo...