GİRDAP : BÖLÜM 7 : SAVAŞIN SESLERİ

120 87 9
                                    

     7.BÖLÜM: SAVAŞIN SESLERİ
 
     “Her savaş başlar bir ihanetle”

    Bazı zamanlar, bazı kararlar vardır sonunun ne olacağını bilmeseniz bile yaşmak istediğiniz. İçinde bulunduğum durumun tam olarak özeti bu. Nereye gittiğini bilmediğim bir trene bindim. Kimi duraklarda birileri biniyor, kimi duraklarda birileri iniyor ama biliyorum ki yanımdaki üç insan ben inmeden inmeyecek ve onlar inmeden ben de inmeyeceğim.
       “Doruk’a numaran var mı?” dedi Berat sınırını yatıştırmaya çalışarak. “Evet.” Dediğimde derin bir nefes aldı. Sanki kafasında binlerce plan dönüyor ve arasından en mantıklısını seçmeye çalışıyor gibiydi. Birkaç saniyelik sessizlikten sonra garson elindeki siparişlerde gelip sessizliğimi in bozulmasına neden oldu. Barış sabırsız bir şekilde önüne aldığı sufle sine kaşığını batırırken tekrar Emirin korkunç kahverengi göz hapsine girmişti. Tabiri caizse üstüne yumulduğu sufle sinden başını limonatasını içmek için kaldırınca Emir’le göz göze gelince deli dananın başını sallayış şekliyle ne der gibi salladı. Bu halleri benim burnumdan gülemem neden olurken Berat tekrar bana döndü. “Buraya geldiğin gün ne gitmiştin?” dedi çatık kaşlarıyla. Ben anlam vermeyerek gözlerinin içine baktığımda zümrüt yeşili gözlerindeki bir plana nihai  kararı vermiş olduğunu  anladığımda biraz düşünmeye başladım. “Sanırım siyah pantolon ve beyaz bir tshirt  giymiştim.” Dedim. Daha lafımı bitirmeden Berat ayaklanıp “ Tamam gidiyoruz.” Dedi. Ardından Emir’de ayaklanınca onlara uyup ben de masadan kalacaktım. Onların peşine takılmak için yeltendiğimde Barış’ın hala bizi umursamaz bir şekilde sufle sini iştahla yediğini gördüm. Ona baktığımı anlamış olacak ki sufle sine daldırdığı kafasını kaldırıp bana baktı. “Ne?” dedi dudaklarının kenarı çikolata ile kaplanmışken. “Emir ve Berat gitti. Bizim de gitmemiz gereki-“ ben cümlemi bitirmeden Emir gelip Barış’ın kafasında dikildi. “Oğlum kalk gidiyoruz len. Kırmayım şimdi kafanı!” dedi elini havada sallayıp şiddet kâr bir sesle. Barış ayaklanıp ağzını bir peçete ile silerken “Tamam oğlum siz gidin ben hesabı ödeyip geleceğim peşinizden.” dedi. Emir bana dönerek “Gel biz gidelim ya. Bırak bu pisliği.” dedi suratını ekşitirken. “Tamam tamam. Geliyorum hemen. Siz gidin.” Deyip geçmem izin verince Emirin peşine takıldım. “Emir!” dedim biraz sevecen olmaya çalışarak. “Biz nereye gidiyoruz?”
     “Girdap’a gidiyoruz.” Dedi tek düze bir sesle. “Pekii... Neden?” diye sorunca köşede Berat’ın bizi beklediğini gördüm. Üstüne giydiği siyah pantolon ve kot gömleği ile harika gözüküyordu. Bir duvara ayağının birini ve sırtını yaslamış telefonu ile oynuyordu. Bu çocuk nasıl hiçbir şey yapmadan bu kadar çekici olmayı başarabiliyor hala anlamış değilim.
     “Kıyafetlerine bakacağız” dedi Emir ben neredeyse salyaları akacak şekilde dikkatimi Berat’a vermişken. “Neden?” dedim gözlerimi Berat’tan ayırıp kaşlarımı çatılı bir şekilde. “Not falan var mı diye bakacağız.” Dedi bana not mevzusunu hatırlatırken. “Sahi ya o konu ne?” dedim hazır konuşturma başlamışken bunu daha çok kullanmak istiyordum. “Onu anlatamam Berat isterse anlatır sana.” Dedi ben bülbül gibi şakımasını beklerken sağa çekilmiş penaltıya karşın sola gitmiş kaleci gibi hissediyordum şu an kendimi. Berat’ın yanına yaklaşınca konuyu daha sonra açmak üzere kapattım. O an kulaklarımı kaplayan sessizlik ile Barış’ı hatırladım. Tam sormaya yeltenirken Berat benden önce davranıp “Barış nerde?” diye sordu anlamlandıramadığım kısık bir sesle. “Geldim. Geldim.” Dedi Barış koşarak gelirken elinde iki karton poşet vardı. Kaşlarım çatılı için içinde olduğunu anlamaya çalışırken “Sakin onların sufle olduğunu söylem bana.” Dedi Emir alacağı cevap belli olmasına rağmen sorarak. Barış suratına bebeksi bir gülüş ekleyerek “Ne yapayım ziyan mi olsaydı bu yavrucuklar.” Dedi elindeki poşetleri kaldırıp onlara sarılırken. Ağzımdan gülme ile karışık bir şekilde “Delisin sen.” Dedim. Gerçekten de bu çocuk deliydi. Hepimizin kaybetmekte olduğu çocuksu bir yanı vardı ama o hep dinç tutuyor onu.    Emir ve Berat pes edip yürümeye başlayınca ben yine arkada Barış ile kaldım. Bu çocuklar niye beraber olunca bizi takmıyormuş gibi yürüyorlar?                            
       Biz de arkalarından yürümeye başlayınca biraz solumuzda yaşından dolayı bastonu ile bile zar zor yürüyen bir amcanın yürüdüğünü fark ettim. Amca sanki hayatın bütün yükünü sırtına almış da o yüzden kambur kalmış, acısı yüzüne yansımış gibiydi. Adamın sağ arka cebinde cüzdanının yavaşça kayıp düştüğünü görünce adımlarımı Barış’tan uzaklaştırıp oraya yönelttim. Tam birkaç adım atmışken kolumdan tutup beni bumerang gibi geri çeviren Barışın gözlerine öfkeyle baktım. “Nereye gidiyorsun sen? Kaçmaya falan mı çalışıyorsun.” Dedi sinsi bir bakış atarak. Hayatım boyunca verdiğim sözleri yerine getirmemezlik yapmamışken şimdi sözleşmemiz olmasına rağmen böyle bir şey söylemesi beni çok üzdü. “Adam cüzdanını düşürdü onu vereceğim.” dedim öfke dolu bakışlarımın ardından. “Tama beraber gidiyoruz. Nerede?” dedi benim gözlerim neredeyse dolmak üzere olmuşken. Ben hiçbir şey söylemeden cüzdanın olduğu tarafa doğru giderken o da beni takip etti. Biraz gittikten sonra adam yavaş yürüdüğünden bizim çok da önümüzde değildi.        
       Tam eğilip cüzdanı alacakken Barış benden önce davranıp yerden aldı. Ben ne yapacak diye bakarken cüzdanı açıp içindeki az miktar paraya  baktı. Ne yapmaya çalıştığını anlayınca alt baldırlarına tekme atarak fısıltıya yakın sesle “Ver çabuk şu cüzdanı adama vereceğim. ”dedim dişlerimin arasında tıslayarak. O beni hiç takmasa da ben tekmelerin savurmayı devam ediyordum. Elindeki poşeti yere bırakırken boşta kalan elini diğer cebine atıp cüzdanını çıkardı. Offf bu çocuk neden böyle. Bir dakika iyi olduğunu düşündüğümde tekrardan bir şey yapıp kendisinde nefret etmeme neden oluyor. İçimden ona küfürler yağdırıp  tekmelerimi baldırından kaval kemiğine savurunca acı içinde kıvrandı ama yine de takmadı beni.
      Beni şoka sokarak cüzdanında çıkardığı 400 500 TL civarında parayı adamın cüzdanına koyup bana uzattı. “Al” dedi “Şimdi götürebilirsin. ”dedi. Aklımdan geçen onca düşünceye karşın yaptığı hareket benim utanmama neden olurken sessizce alıp önümde duran adama doğru koştum. “Pardon!” diye bağırdım adama iyice yaklaştığımda. Adam beni duyup arkasını döndüğünde “Cüzdanınızı düşürdünüz az önce. Buyurun. ”dedim elimdeki cüzdanı ona uzatarak. Adam minnettar bir şekilde bana bakarken “Teşekkür ederim. Hanım kızım. Çok sağ ol. ”dedi. Ben daimi sallayıp arkamı döndüğümde Barış’ı bir banka oturmuş ayaklarını ovuşturken gördüğümde içimden kendime niye bu kadar sert vurduğum için küfür ettim. Çocuğun canını acıtmıştım ve özü dilemem gerekiyordu. Suçluluk duygusuyla yanına oturup öylece bekledim. “Özür dilerim.” dedim “Sence yaşlı bir adamın parasını çalacak kadar pislik biri olabilir miyim?” dedi sesinde alınmış bir tavır vardı. “Nerden bilebilirdim. Adamın cüzdanını aldın ve karıştırdın. Başka ne düşünmemi bekliyordun! ”dedim sesim daha öncekinin aksine biraz sinirli çıkarken. “Tamam artık uzatm-“ dediğinde sözünü kesen telefonunun arama sesi olmuştu.
     Cebinden çıkardığı telefonu kulağına dayayınca gözlerim yuvasından fırlayacak gibi açıldı. Elindeki iphone 11 miydi ben mi yanlış gördüm. Yok yok çalma sesi de iphoneydi. Bunlar bu kadar parayı nereden buluyorlar ki.
“Tamam geliyoruz...”
“Bekleyin siz orada iki dakikaya oradayız.” Deyip telefonu tekrar cebine koydu. Ben hala elindeki telefonun şokundayken  bana dönüp “Berat ve Emir ağzımıza sı*acaklar”dedi söyledikleri çok hoşmuş gibi gülerken. “Hadi gidelim.” dedi ayaklanıp. “Hayvan gibi vurdun ha.” dedi ben yaptığımı birkaç saniyeliğine unutmuş olsam da bana tekrar hatırlatıp vicdanımın sesini tekrar açığa çıkararak. “Hiçbir şeyin yokmuş gibi davrandın. Sen öyle davrandıkça sinirden vurdukça daha çok vurdum. “
    “AFERİN... Çok iyi yaptın. Gel tebrik edeyim seni bir de.”dedi ellerini birbirine vurup oturduğu yerden kalkıp ayaklanırken. Ben de onun peşine takılırken sinirden ayaklarım yeri delip geçercesine gidiyordum. Birkaç dakika yürüdükten sonra Berat ve Emir’in ellerinde telefonlarıyla bir duvarın kenarında beklediklerini gördüm. Barış’ın telefonundan sonra onlarınkine de bakınca iphone 11 olduğunu gördüm. Bu çocuklar böbreklerin falan mı satmışlar bu telefonları alabilmek için.
      Yanlarına yaklaşınca Berat’ın suratındaki öfke gözlerinden okunuyordu. Direkt bana nefret dolu bir bakış atıp “Neredeydiniz siz? Beş saattir sizi bekliyoruz.” dedi her zamanki gibi sanki küfürden farksız ses tonuyla. Bu çocuk açan iltifat falan ederken de bu tonu mu kullanıyor gerçekten merak ediyorum. Hoş onun bir kıza iltifat etmesi televizyonu açıp güzel bir şey bulmak kadar imkansız buna eminim.
“Sen de” dedi gözlerimin tam içine bakarak. “Barış’ın senden uzak durmasını istiyordun şimdi ondan ayrılmıyorsun. ”dedi imalı bir sesle. “Napayım siz önden gidiyorsunuz ben de tek başıma yürümeyi sevmiyorum.” Dedim o gözlerimin içine baktıkça ben daha çok bakarak. “Zaten o sizin gibi kaba değilmiş ben yanlış anlamışım. ”dedim bakışlarımı ondan kaçırarak. Çok derin bakıyordu ve ben gözlerinin yeşilinde boğulmak istemiyordum. “Ben sana demiştim. ”dedi Emir varlığını belli etmek ister gibi. Gülümseyip başımı hafifçe salladım sadece ona.
    “Tamam gidiyoruz işimiz var. ”dedi Berat hiç kimseyi takmayarak arkasını dönüp giderken. Ben Barış’ı satıp bu sefer Berat’ın yanına doğru yaklaştım. “Şu not olayı ne? ” diye sordum biraz uysallaşıp cevap alabilmek için.  “Aylin” dedi “San onu anlatacağım ama zamanı gelince tamam mı?” diye sordu sanki bir şey saklamak ister gibi bana hiç bakmadan sadece önüne dönük yürürken.
   Her şeyin zamanı vardır bu hayatta bir şeylerin gerçekleşmesi için. Bazı şeyler için beklemek bazı şeyler için de daha çok beklemek gerekir. Sonuç zaman bırakmakla değil ama beklemekle iyiye ulaşır her zaman. Berat zeki biri. Çok tanımasam da kafasında dolaşan fikirler gözlerini her seferinde patlatıyor. Bir sürü plan yapıyor ve bu planların neler doğuracağını biliyor. İçinden en iyisini bulup seçiyor. İşte bu yüzden ben onlara güveniyorum. Çünkü insanların gözleri çoğu şeyi ifşa eder ve Berat’ın zümrüt yeşili gözleri bana güven veriyor.
       “Tamam ”dedim kabullenecek. Zaten sözleşmemiz vardı ve illaki bana anlatacaklar. Bir anda kabullenmeme şaşırmış olacak ki bir an bana döndü. Sonra bir şey demeden tekrar önüne döndü. Birkaç dakikalık sessizlik ile geçen yürüyüşümüzün ardından Girdap’a gelmiştik. Parmak izimizi okutup kapıdan geçince Berat kulağıma eğilip “Sakin yanımdan ayrılma senin odana gidiyoruz.” Dedi. Bu çocuk ne kadar kötü davransa bile beni korumak için her şeyi yapabilirdi. Buna emindim. “Tamam ”diye fısıldadım ona daha çok yaklaşırken. Burnuma gelen harika parfüm kokusu her yerinden pahalı olduğunu belli ediyordu. Gerçekten ne iş yapıyorlar acaba.  
      Odamın kapısına geldiğimizde anahtarı tam cebimden çıkartacakken Berat bir anda cebinden çıkardığı anahtar ile kapıyı açtı. Ben kaşlarımı çatıp ona baktığımda beni takmıyordu bile. “Neden sende anahtar var?” dediğimde odanın içine girmiştik. “Çünkü hatırlatırım burası benim odam. ”dedi sanki bana kafa tutmaya çalışarak. Daha doğrusu ben konuşmalarına ona kafa tutmaya çalışıyordum ama neyse. “Ama bana vermiştin.” Dediğimde cevap vermeye bile tenezzül etmeden “O gün giydiklerini bul. “dedi emir veren sesinden taviz vermeyerek. Ben çantamı karıştırırken başıma dikilmiş bana bakıyorlardı. Bir kızın çantasında her şey olabilir ve bu doğru değil. “Sen harbi pasaklısın ha...” dedi Barış ben çantamı karıştırırken etrafa attığım birkaç kıyafetimi ayağıyla itelerken. “Ve zevksiz. ”diye ekledi yerden bir tshirt unun kenarında tiksiniyorum gibi tutup havaya kaldırırken. “Seni alan vallahi yandı.”Dediğinde başka bir tshirte vararak suratını ekşitiyordu. Bu tavırları benim burnumdan gülemem neden olurken sonunda o gün giydiğim kıyafetlerimi bulup yatağın üstüne attım. Barış tekrar onaylama bir şekilde başını sallarken Berat kotumun ceplerini karıştırmaya başladı. Bir an eli bir şeye değmiş olacak ki kaslarını çatıp yavaşça cebimde bulduğu şeyi çıkardı. Evindeki bir kağıt parçasıydı ama not kağıdı değil sakız ambalajıydı. Birkaç saniye fala sonra belli belirsiz bir gülümsemeyle falı yere attı. Sanırım biraz da olsa ilk defa gülüyordu bu çocuk. Barış hemen yere egilip sakız ambalajını alıp içinde yazan falı sesli bir şekilde okumaya başladı.

“Alacaksın yeni haber
Gelecek yakın zamanda kısmetler
Sen kafana takma evde  kalmazsın
Bekler seni bir evvel. “
Barış ve Emir odanın içinde kahkahalar ile gülerken ben utancımdan yüzümün kızardığına emindim. “Kız...”dedi Barış omzuma vurup benim dengemi kaybetmeme neden olurken. “Evde kalmayacakmışsın sevinsene. ”dedi kahkahaların büyüterek. “Yere atmamak için cebime koymuşum ne yapayım. ”diye yanıtladı bir umut gülmeyi keserler de beni rahat bırakırlar diye. “He he biz de inandık. Türk insanının huyudur bu. Nedensiz bir şekilde şakalar sakızının faslını. Sen de öyle yaptın dimi.” Dedim Barış hala gülerken. “He he öyle yaptım. Tamam. ”dediğimde artık konunun kapanması için içimden dua Ediyordum. Emir ve Barış gülmeyi bırakınca Berat bana dönüp “Çantanın içine de bakabilir misin? Ama her yerine. En küçük gözüne bile.” Dedi kibar bir sesle. Bu çocuk nazik konuşmayı biliyor muymuş. Bu beni şaşırtır. “Tamam” dedim başımı aşağı yukarı sallayarak. İnsanlar bana nazikçe bir şey söylediklerinde onları asla kıramıyorum. Lanet olası bir huyum bu benim.
     Çantamın her köşesini onların gözü önünde karıştırmama rahme hiçbir şey çıkmadı. Ayağa kalkıp başımı sağa sola sallayarak “Hiçbir şey yok. ”dedim. Berat’ın yüzünde bir an olsun bir üzüntü gördüm. Demek ki bu olay onun için çok önemliydi. “Emin misin Aylin? ”dedi bana neredeyse yalvaracakmış gibi. Onun bu çaresiz tavırları benim de üzülmeme neden olurken aklıma gelen bir şeyle aniden bağırdım “Doğru ya... Üstümde ceketim vardı. ”dedim aydınlanma yaşıyormuş gibi. “N-Nerede ceketin. ”dedi Berat yüzündeki çaresiz ifade sönerken. “Buraya gelmeden önce parkta oturdum. Hava kavradığı için soğumuştu. Ben de ceketimi giymiştim. Ama...”dedim o güne tekrar dönerek. “Ama...”dedi Berat devam etmemi ister gibi. “Çok strese girmiştim ve sıcak basmıştı. Ceketimi çıkarıp bankın üstüne koydum. Parkta biri tarafından izlediğimi fark edince telaşla uzaklaştım oradan. Bankta kaldı. ”dedim her şeyi anlatarak. “Bekli aradığınız şey ceketin cebindedir. ”diye ekledim sanki bunu onlar düşünememiş gibi. “Kim takip etti seni.” Dedi Berat sanki anlattığım onca şey boşmuş da almak istediği cevap buymuş gibi. “Bilmiyorum.” Dedim. “Buraya yaklaşınca gitti. Görmedim yüzünü. ”dedim. “Seni buraya kadar takip mi etti? ”dedi Emir Barış ile aralarında konuşurken bir anda bana dönerek. “Buraya gelince oraya gitme falan deyip kaçtı. ”dedim o gün olanların hepsini anlatarak. “Peki bunu neden biz söylemedin. ”dedi Barış. Hepsinin gözlerinde garip bir ifade vardı ama ben bunun ne anlama geldiğini bilemiyordum. Sanki aynı anda hepsinin aklında bir soru işareti yanmış da bunun cevabını alabilmek için aynı soruları hepsi soruyormuş gibiydi

      “Çünkü neden söyleyeyim.” Dedim. Evet çünkü neden söylemeliydim. Sonuç olarak yapabilecekleri bir şey yok bu konuda. Olmuş ve bitmiş bir şey. Ama ben her ne kadar böyle düşünüyor olsam da onlar için eksik bir parça varmış ve söylediklerim ile dolmuş gibiydi.
     “Çünkü neden söylemeyesin? ”dedi Barış bizi içinden çıkamayacağımız bir paradoksta sürüklemeye çalışarak. Tam cevap verecekken Berat arat girdi. “Tamam uzatmayın artık. Nerede bu park hatırlıyor musun? ”diye sorunca başımı evet der gibi salladım. “Tamam gidiyoruz. ”dedi Berat tekrar istediğini alınca emirler yağdırmağa başlayarak.
     Fotografik hafızam sayesinde  geçtiğim yerleri unutmamam bana hayatım boyunca hep yardımcı oldu. 10 dakikalık yürüyüşün ardında parka gelmiştik. Daha önce oturduğum banka yaklaşıp hala orda katlanmış bir şekilde duran gri ceketimi alıp Berat’a uzattım.  Barış “Umarım bundan da fal çıkmaz. “deyip beni tekrar sinirlendirirken omuz silktim. Artık onun bu huyuna alışmalıydım galiba.
      Berat önce sağ beni e sonra sol cebine baktı ama hiçbir şey bulamadı. “Bir de ben bakabilir miyim? ”deyip uzanıp elinden ceketimi alınca iç tarafında bulunan gizli cebin içine baktım. Ucu de bana kasları çatılı bir şekilde bakarken parmak uçlarıma değen bir şeyi hissedip hemen avucum içine alıp cebimden çıkardım. Cebimden çıkardığım mavi katlanmış kağıdı yırtılmaması için dikkatlice açıp içinde yazanı sesli bir şekilde okumaya başladım.
       Her savaş başlar bir ihanetle
       Ve her ihanet sürükler peşinden bir savaşı
       Kimi acı çekerek öder bedelini
       Kimi sevdiğinin acı çekişini izleyerek.
      Birileri yaptıklarının bedelini öder
      Birileri yaptırdıklarının
      Kimi masumlar suçunu üstlenir bir suçlunun
    Kimi suçlular bulunmaz asla
     Kimisi de bulunmamam zannedip kıskıvrak sıkışır kenara
      İşte bu en kötüsüdür hayatta.
.
.
.
.
   Umarim beğendiğiniz bir bölüm olmuştur. Oy kullanmayı ve yorum yapmayı lütfen unutmayın 🙏 🖤🖤🖤

GİRDAPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin