5. BÖLÜM: Küçük Kızın Hikayesi
"Her şeye rağmen hiçbir zaman kaybetmemiş iyiliğini."
Bir kız tanıdım daha küçücüktü. Ailesi tarafından bin bir türlü yalanın içinde büyümüş, hep ezilmiş, hor görülmüş, küçümsenmiş... Her şeye rağmen hiçbir zaman kaybetmemiş iyiliğini. Ve hiçbir zaman çıkaramamış sesini. Çünkü konuşsa biliyormuş daha çok canının yanacağını, daha çok göz yaşı dökeceğini, daha çok üzüleceğini. Hep susmuş. Susunca belki bir şeyler düzelir demiş ama hiçbir şey düzelmemiş. Sustukça daha çok tepelenmiş, daha çok aşağılanmış, şiddet görmüş. Hep içinde sindirmiş bu küçük kız bunları. Hiçbir zaman sevgiyle değil bedenindeki izlerle, morluklarla büyümüş. Küçücük bedeninin bile kaldıramadığı şeyler yaşamış. Ama hiçbir zaman kötü düşünmek istemeyen küçük kız bunun da iyi tarafını bulmaya çalışmış. "Boş ver." Diyormuş her seferinde kendine. "Çektiğin acılar sana güç kazandırdı. Ruhun bedeninden daha güçlü. Bu onların sayesinde oldu." Diyormuş. Evet ruhu bedeninden daha güçlüymüş. 10 yaşındaki bedenine 30 yıllık birinin ruhunu sıkıştırmış ve öyle büyümüş. Yıllar geçmiş küçük kız büyümüş, geç kız olmuş. Her şey değişmiş, okulu, arkadaşları... değişmeyen tek şey ailesinin tavırlarıymış. Sonra bizim kız öğrenmiş ki ona acı çektirenler aslında onun hiçbir şeyi oluyorlarmış. Yıllarca bir yabancının esiri olarak yaşamış. İlk başta korkmuş. Kimseye söyleyememiş. Bir plan tasarlamış aklında. Biraz beklemiş sonra kaçmış o evden, o harabeden. O evden uzaklaştıkça huzura kavuştuğunu fark etmiş. Gitmiş gitmiş gitmiş... Terk etmiş en sonunda o evi, şehri, yaşadıklarını... Hepsini geride bırakmış. Giderken başka bir şehre söz vermiş genç kız kendine. "Asla." demiş. "Asla bir daha dönmeyeceğim onların yanına. Ve kimsenin beni üzmesine izin vermeyeceğim."
"Sen artık benim odamda kalacaksın." Dedi Berat beni daldığım uzun hayallerimden uzaklaştırırken. "Senin odan hangisi." dedim aklım sanki bedenimi terk etmiş gibi hissederken. "Buraya gelmeden önceki odada kalacaksın." Tek başıma mı kalacaktım orada. Burada sayısız tane serseri vardı. "Al bu anahtarı. Kapını kitlersin eğer istiyorsan." Dedi cebinden çıkardığı içinde üç tane anahtar olan anahtarlığı bana uzatarak. "Endişelenme. Kimse giremez oraya sen istemeden." diye ekleyince acaba dışımdan mi söyledim ben onu düşüncesine kapılmadan edemedim. Ama soramadım da. Elindeki anahtarlığa uzanıp aldım. "Neden 3 tane var." Diye sordum merakım giderebilmek için. "Biri odanın kapısının, diğeri banyonun kapısının, öbürü de Girdabın kapısının anahtarı." Vay... Bana o kadar güveniyorlar ki kaçacağımı bile düşünmüyor. "Tamam. Soruların bittiyse gidelim mi? " dedi sert bir sesle. Sanırım bu çocuk bir odun. Hiç incelik nedir bilmiyor. Nereye olduğunu sorgulamadan başımı evet der gibi salladım. "Tamam kalkalım o zaman." Dedi Emir.
Geldiğim günden beri büyüklüğü ve mimarisiyle beni büyüleyen kapıya yaklaşınca nasıl çıkacağımız merak ediyordum. Bu kapı sarayların dışında bulunan demir devasa kapıları andırıyordu. Ben normal ev kapısı gibi açılacağını zannederken Berat birden bileğimi sıkıca kavradı. Ben ne yaptığını almayan gözlerle bakarken "Burada kalmamız çağ dışı olduğumuz anlamına gelmiyor." Deyip beni azarladı. Gerçekten şu an ondan azar işitiyorum. Hem de hiçbir şey demeden. Sesimi bile çıkarmadan ne yaptığını anlamaya çalıştım. Sağ baş parmağımı tutup kapının kenarında bulunan sensöre koyup birkaç saniye bekledi. Tabii ya bu kocaman kapıyı her seferinde itekleyecek halleri yok ya. Parmak izi sensörlü kapılardanmış.
"Buradan çıkmak ve girmek için parmağını kullanacaksın." Dedi parmak izimi kaydedip elimi sertçe bırakırken. Bileğime resmen elinin izi çıktı. Bu ne biçim biri.
"Hı... Teşekkür ederim. Anlamamıştım zaten." Dedim sesime memnuniyetsiz bir tını ekleyip suratımı bu düğünde. "Madem parmak izi sensörü var bu anahtar niye." Diye sordum elimdeki anahtarı o harika yeşil gözlerine sokmak istercesine sallayarak
"Bu kapı elektrik ile çalışıyor. Dışarıdan birinin zorlaması ile önce elektrik verir sonra kitlenir. Anca anahtar ile açılabilir." Ay... Bu çocuğun çok bilmiş tavırları beni deli edecek. Az kaldı... Herkes kapının sonradan fark ettiğim çizgilerle dikdörtgen biçimi verilmiş yerlerine geçip bana bakıyorlardı. "Ne var." Dediğimde bu kez cevap veren Barış oldu. "Bu kocaman kapının açılmasını beklemiyordum herhalde" dedi bana salakmışım gibi bakarken. "Yani... Tabii ki öyle bir şey beklemiyorum." Hayır tam olarak öyle bir şey bekliyorum. Emir Berat Barış yan yana geçmişken ben de mecburiyetten Barışın yanına geçmek zorunda kaldım. "Bak şimdi" dedi Barış bana açıklama yapmak için. "Bu gördüğün yere daha demin algılanan parmağını bastırıp okumasını bekleyeceksin." Deyip işaretlenmiş yerlerin hemen sağında bulunan sensörleri gösterdi. "Sonra buradaki dikdörtgen bölge kadar yer açılacak ve çıkacağız. Anladın mı?" dediğinde ben tekrar şoka girmiştim. Her şeyi düşünülüp hazırlanmış bir yerdi burası. Acaba kim tarafında tasarlandı burası gerçekten merak ediyorum.
Başımı sallayıp onlarla eş zamanlı parmağımı sensöre koyduğumda birkaç saniye içinde kapı açıldı. Ben hayranlıkla izlerken. Berat ve Emir çoktan gitmeye başlamışlardı. Barış yanıma gelip "hadi gidelim" deyince anca kendime geldim. Barış ve ben arkada Berat ve Emir bizim önümüzde bilmediğim ama buraya gelirken gördüğüm yollardan geçiyorduk.
Buraya gelirken hayran kaldığım sahilin önünden geçerken tekrar hayranlıkla güneşi izlerken "Özür dilerim" dedi Barış bir anda kulağıma doğru eğilerek "Bana seni getirmemi söylediler. Sen de biraz zorluk çıkarınca sadece getirmek için yaptım." Dedi mahcup bir sesle. Üzüldüğü her halinden belli oluyordu. Sanırım bu çocuğun içinde hiçbir kötülük yoktu. Gözlerinden bunu anlayabiliyordum. "Tamam, önemli değil." Dedim onu daha fazla üzmemek için. "Ama bir daha başka kızları böyle aptalca şeyler ile yapmak istediğin şeylere zorlarsan seni gebertirim." Dedim kaşlarım çatık sert bir sesle. "Merak etme kime o teklifi etsem kabul eder zaten." Dediğinde dirseğimi karnına geçirdim. Barış acı içinde bağırıp karnını tutunca gülmemi engelleyemeyerek kahkaha attım. "Ne yapıyorsun kızım sen. Hiç de göründüğün gibi değilmişsin. Senin bu boyunun altında daha neler yatıyor acaba." Dediğinde kahkaham git gide büyümeye başlamıştı. Tam o an Berat dönüp bize baktı. Birkaç saniye boyunca gözlerime bakıp Barış'a döndü. "Barış çabuk buraya gelin." Bu çocuğun Emir kipinden başka konuşma tarzı yok muydu. Herkese Emir vermeler falan ne zannediyordum bu kendini.
Barış hızlı olmam için başını sallayınca onun hızına ayak uydurarak birkaç saniyede onlara yetiştik. " Bak Aylin-" dedi Berat ismimi ilk kez söylüyordu ve ismim ilk kez birinin ağzına bu kadar yakışıyordu. Gerçek anlamda harfler daha da anlam kazandı onun benim ismimi söylemesiyle. "Burada bizim düşmanımız çok olur. O yüzden bizden sakın ayrılma."
"Madem sizin düşmanlarınız çok var burada neden benimle beraber gözüküyorsunuz? Yani beni sizle görürlerse nasıl bilgi toplayabiliriz onlardan. Ne de olsa sizinle çalıştığımı anlarlar." Dedim sanki hayatımda sorduğum en mantıklı soruyu sormuş gibi bir gururla.
"Evet ama bilgi toplayacağın kişiler burada değil. Burada takılmalar biz seni onların mekanına götüreceğiz." Vay canına bu iş giderek garipleşiyor. Başka yerlere ajanlık yapmak ha.... Sanırım eğlenceli olabilir.
"Abi şu gelenlere bak" dedi Emir kafasıyla bir yerleri işaret ederek. Ben nereyi gösterdiğini anlamaya çalışırken Berat kulağıma doğru fısıldadı. "Sakin sesini çıkarma. Bunlar bizim asıl düşmanlarımız. Onlarla konuşmanı istemiyorum." Dedi ilk defa sesinde sertlikten öte muhafazakar bir ton varken. "Barış sen al Aylin'i bizim gerimizde durun" deyince Barış sözünü ikiletmeden benim yanıma gelip beni geri çekti. O sırada gözüme takılan beş altı kişilik topluluktan oluşan grup bize doğru geliyordu. Onları görünce içimde zerre kadar korku oluşmamıştı.
Grubun arka sıralarından bir herkesi yarıp öne doğru gelip konuşmaya başladı. "Vay Vay Vay... Bakın kimler varmış burada. Dünya küçük bir yermiş dimi Berat Aksoy."
Bu ses bana tanıdık geliyordu. Barıştan ayrılıp biraz daha öne gitmek için yeltendiğimde Barış'ın elini kolumda hissettim. "Nereye gidiyorsun?" dedi sertçe. Ben hiçbir şey söylemeden kavradığı kolumu sertçe çekip kurtardığımda biraz daha öne geçip o grubun içindeki tanıdık sesi görmeye çalıştım. Birkaç adım attığımda "Seninle yarım kalan bir hesabımız vardı galiba dimi Berat Aksoy?" diye ekledi. Ben Berat'ın yanına, daha iyi görmek içi, gelince şoka girdim. Kelimenin tam anlamıyla şoka girdim. Karşımda Berat'a tehditler yağdıran o tanıdık sesin şahini DORUK'TU. Evet Doruk'tu.
.
.
.
Ve son...
Öncelikle Doruk'a yaptığım uzun betimlemeler şimdi anlam kazanıyor galiba. Çünkü sadece bir yol arkadaşı için fazla özelliklerini anlatmıştım.
Bu bölümü beni harika yorumu ile motive ettiği @xgizli_p ye ithaf etmek istiyorum.
Umarım bölümü beğenmişsinizdir. 🖤🖤🖤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİRDAP
Misteri / ThrillerHer intikam başlar bir ihanetle Ve her ihanet sürükler peşinden bir savaşı Kimi acı çekerek öder bedelini Kimi sevdiğinin acı çekişini izleyerek. Birileri yaptıklarının bedelini öder Birileri yaptırdıklarının Kimi masumlar suçunu üstlenir bir...