GİRDAP : BÖLÜM 8: TAVŞAN EFSANESİ

139 85 6
                                    

8. BÖLÜM : TAVŞAN EFSANESİ
"Bizi bir araya getiren acılarımız."

Elimde tuttuğum notta yazanlar benim için zamanı durdururken herkesin gözlerinin içine tek tek baktım. Hepsi de şok olmuş gibi bir bana bir elimdeki nota bakıyordu. Notta yazan açık ve netti. Notu her kim yazdıysa intikam istiyordu. İhanetten doğan bir intikam oyunu... Ve bu intikam için birilerinin acı çekeceği aşikardı.
"N-Ne anlama geliyor bu. "dedim kekeleyerek. "Birileri intikam istiyor. "dedi Emir." Ama neden? Ne için alınacak bu intikam. Kim neden bıraksın bu notu cebime? "dedim sesimin titremesine engel olamayarak. "Cevap versene Berat. "diye bağırdım Berat'a bir adım yaklaşarak." Sen getirdin bizi buraya. Vardır aklında birisi... Birileri. "dedim sesim yalvarırcasına çıkarken. Berat aklında kurduğu planları hiçbirimize söylemezsen beni duyduğundan bile emin değildim. "Neyin intikamı bu anlatsana. Ne suçu ne suçlusu? "dedim sesim benim bile kulaklarımı çınlatacak kadar yüksek çıkarak. "Bilmiyorum! "dedi Berat aklında kurduğu mahkemeden ardından sıyrılıp ilk defa bana cevap vererek. "Hayır" dedim inkar ederek. "Biliyorsun... Biliyorsun çünkü bilmesen bu kadar sakin kalamazdın. "dedim inkar ederek. Evet eğer aklında bir sonuca varmadan başlattığı mahkemesini belirsizlikler sonlandırsaydı bu kadar sakin kalamazdı. "Bilmiyorum dedim" dedi bağırmak isteyip kendini zor tutuyormuş gibi dişlerinin arasından tıslayarak.
"Çok saçma değil mi? "diye araya girdi Barış ortamın gerileceğini anlayıp araya girerek. Hepimiz Barış'a dönüp onu dinlemeye başladığımızda bulunduğumuz yeri gösterdi. "Buraya beni koyun bir gece bekleyeyim sabahına bulunmam. Buna eminim. Ama ceket nasıl burada kalmış. "dedi. "Doğru söylüyor. "diye araya girdi Emir. "Bu notu kim yazdıysa bu ceketin buradan götürülmemesi için bir şeyler yapmış. Belli oluyor." Dedi. Söyledikleri çok mantıklıydı. Burası çok tekin bir yer değil. İllaki görüp alan olacaktır. Ama ceketim tam katladığım gibi hiç dokunulmamış bir şekilde burada duruyordu. "Buralarda bir yerde olabilir. "dedim aklıma gelen anı fikirle. "Eğer bunun burada kalmasını istediyse burada beklemiş demektir. Ve belki de bizi izliyor şu an." Dedim etrafımı inceleyerek. "Doğru söylüyorsun. "diyerek beni onayladı Berat. "Çaktırmamaya çalışarak iyice bakalım etrafımıza. "dediğinde soluma dönüp etrafı inceliyordum. Döndüğüm anda sokağın başında direğin altında gizlenmeye çalışıp bize bakan birini görünce Berat'ın söyledikleri kulağıma ulaşıp beynime bir cızırtı olarak algılanıyordu. Orada birinin olup olmadığından emin olmak için gözlerimi kısıp dikkatlice baktım. Evet bu sefer emindim orada biri vardı. Berat kolunu kaldırıp bir yerleri gösterirken tuttuğum konunu indirip kaşlarımla ileride duran adamı gösterdim. "Orada! "diye bağırdım. "Orada biri var! "dediğimde üçü birden dönüp gösterdiğim yere baktı. Berat sakin kalıp bana dönerek "Sen Barış'la burada kal. Emir gel benle" dedi yarım bir şekilde arkasını dönüp yarı koşar vaziyette. Adam ona baktığımız fark etmiş olacak ki çoktan koşmaya başlayıp başka bir sokağa saptı. "Ben de geliyorum. "diye onların peşinden koşmaya başladığımda Berat bana dönerek "Sakın gelme astım krizin tutarsa spreyin yok yanımızda. "dedi benim bile unuttuğum hastalığımı bana hatırlatarak. Bu streste ben bile astım hastası olmamı unutmuşken onun bana hatırlatması beni bir anlık şoka sokmuştu.
Berat'ın söylediklerine hak verdikten sonra arkama dönüp Barış'ın yanına gittim. Barış'la tanıştığımızda beri ilk defa onu bu kadar düşünceli gördüm. Sanki aklında tasarlamış bir şeyler vardı ama bazı taşlar yerine oturmuyormuş gibiydi. "Senin bilgin var mı? "diye sorum Barış'a. Hayır der gibi başını sağa sola salladı. Başka bir şey demeden ayaklarım beni taşımak istemediğini belli eden bir yorgunluk ve titreme ile kendini belli ederken banka oturup pantolonumun cebine koyduğum notu çıkarıp tekrar okudum. Tekrar tekrar tekrar okudum ama hiçbir anlam yükleyemedim. Kağıtta yazan intikamın benim ile alakası ne? Kim koydu bu notu? Doruk'un bununla ilgisi olabilir mi? Cevabına ulaşmaya çalıştığım sorular için beynimin en ücra köşesine inmeye çalışırken kafamın zonkladığını hissettim. Barış da yanıma gelip kolunu omzuma atıp bana moral vermeye çalışıyorken başımı omzuna yasladım. Öylece hiçbir şey konuşmadan birkaç dakika bekledikten sonra arkamızdan gelen ayak sesleri ile ikimiz aynı anda arkamıza döndük. Gelen Berat ve Emir'di. İkisi de nefes nefese kalmış bir vaziyette karşımıza çöktüklerinde sorularımı sormak için soluklanmalarını bekledim. Nefes aliş verişleri düzene girince benden önce Barış atladı konuşmaya. "Kim olduğunu öğrenebiliriz mi? "diye sordu alacağı cevabı bilmesine rağmen. "İt gibi koşuyor şerefsiz. Yakalayamadı. "dedi Emir. "Sokağın birine saptı ikiye ayrıldık birbirimizi bile zor bulduk onu bulmadık. "diye ekledi. "Aylin..."dedi Berat bana dönerek. "Suratını görebildin mi? "dedi bir umut cevap alabilmek için." Çok uzaktı. "dedim. "Direğin arkasına gizlenmişti. Göremedim. "diye ekledim. Onların yoluna ışık tutmak istesem de yapamıyorum. Çok uzaktaydı ve görür görmez onlara haber vermiştim.
"Tamam" dedi Berat. "Gidelim o zaman." Diye ekledi. Hepimiz oturduğumuz yerden kalkıp kafamızın içinde binlerce soru ile yürümeye başladık. Birkaç dakikalık yürüyüşün ardından tekrar sahile çıktık. Sanırım hepimiz için en iyisi temiz hava ve biraz da sakın bir ortamdı. Sahil kenarında ilk defa dördümüz beraber yürüyorduk. Genelde ben ve Barış arkada Emir ve Berat'ta önde yürüdü. Sanki hepimiz aynı şeyi düşündüğümüz için yan yana durmuş gibiydik. Zihnimizde geçenler bizi yan yana getirmiş gibiydi.
"Aylin" dedi Berat ben uzak diyarlara dalıp gitmişken. "E-efendim. "dedim ona dönerek. "Telefonunu ver. "diye emretti. Ben nedenini sorgulamadan, sanki beynim uyuşmuş gibi cebimden çıkardığım telefonumu ona uzattım. Telefonumu elimden aldığı gibi denize fırlattı. Uykusuzluktan kapanmak üzere olan gözlerim yaptığı hareket ile yuvalarından fırlayacak gibi açılınca "N-Ne yaptın sen! "diye bağırdım şok içinde. 1 yıl çalışıp biriktirdiğim kendi paramla zar zor aldığım telefonumu bir saniye bile düşünmeden tutup gibi denize fırlattı. Şu an çıldırıyorum galiba. "Neden böyle bir şey yaptın? "diye bağırdım tekrardan cevap gelmeyince. "Saçma sapan bir oyunun içindeyiz. Biri bir şeyler istiyor. Bunu kimin yaptığını bilmesek de Doruk baş şüpheliyken numaranın onda olması bizi tehlikeye sokabilir. "dedi tekdüze bir sesle uzun bir açıklama yaparak. "Sizin" dedim bağırmamak için dişlerimi sıkarak "Bana anlamadığınız şeyler var. "dedim derin bir nefes alarak. "Doruk'la aranızda ne var? Niye birbirinizden bu kadar nefret ediyorsunuz? "dedim ellerim benim kontrolünden çıkmış gibi sağa sola savrulurken.
"Bunları sana şimdi anlatamayacağım. "dedi benim aksine daha sakin kalarak. "Bunları" dedim gözlerimi kapatıp derin bir nefes alarak. "Bana şimdi anlatacaksınız. Sözleşmemiz var ve bana her şeyi anlatacaksınız." Dedim yaptığımız sözleşmenin maddelerini hatırlatarak. "Sana anlatamayacağım demiyorum. Zamanı geldiğinde anlatacağım diyorum. "dedi. "Sözleşmemizde ne zamana cevap vereceğim yazmıyor. Yani canım ne zaman isterse o zamana cevabını alırsın. "dedi benim sinir sistemimi alt üst edecek düzeyde bir sakinlikle. Zekam hiç küçümseyecek kadar değildir ama itiraf etmek gerekirse karşımdaki çocuk benden daha zeki. Her şeyi düşünüp analiz etme yeteneğine sahip. Pes edip konuyu kapattım. Madem onlar bir şeyleri anlatmak için zamanını bekliyorlar ben de öyle yapacaktım. Bundan sonra her şeyi anlatmak yok. Onlar bana ne anlatırsa ben de onlara o kadar açılacağım. Madem her şey zamana bırakılacak ben de bırakırım.
"Abi bir şey diyeceğim ya. "dedi Barış birkaç dakikalık oluşan rahatsız edici sessizliği bozarak." Biz neden hep yürüyoruz. İmanım gevredi valla. "dedi sanki başka seçenekleri varmış gibi. "Hakikatten arabayı en son nereye park ettik biz. "diye sordu Emir. Demek ki başka seçenekleri varmış. "Tamire vermiştim. Almayı unuttum. "dedi Berat. "Yarın gider alırım. "diye ekledi. Arabaları var, Ellerindeki telefonları bir böbrek fiyatında... Bunlar benim sandığımdan daha büyük işler çeviriyorlar ama yakın zamanda öğrenirim.
Saat 11.30a gelince hava iyice kararmaya başlamıştı. Artık yürüyemeyecek kadar yorulunca geri dönmeyi teklif ettim. Hepsi kabul ettikten sonra tekrar Girdaba gittik. Kapıdan içeri girer girmez bir grubun kendi aralarında kavga ettiklerini görüp biraz irkildim. Kavga eden kişilerin etrafında daire oluşturup bağırarak yarattıkları ses kirliliği benim arayan başımı daha da ağrıtırken Berat Emir ve Barış oradaki kaosu hiç takmadan yollarına devam ettiler. İçimdeki merak duygusuna yenik düşerek yanlarından geçerek aradaki oluşan boşluktan göz ucuyla baktığımda yerde ağzından ve burnundan kanlar akan birini üstüne çıkıp onu yumruklayan birini görünce resmen kanım dondu. Nasıl oluyor da bunları izleyip eğleniyorlar. Barış'ın kolundan tutup onu durdurdum. "Lütfen" dedim. "Şunları ayır. Yoksa birbirlerini öldürecekler. "diye ekledim. Küçüklüğümden beri kavga eden birilerini görünce buradaki yobazlar gibi gülmek yerine hep ayırdım. Ama şimdi bunların arasına girsem eminim benim de sonum yerdeki gibi olurdu. "Buranın kurallarından biri birileri kavga ediyorsa kimse ayırmaz. Başka bir kural da kimse kimseyi öldürmez. "dedi söylediklerinde mantık zerresi yokken. Buranın kuralları vardı ve kurallarından biri kavgayı ayırmamak olurken diğeri nasıl öldürmemek olabilir(?) Gerçekten burası gizli bir kutu ve her seferinde başka şeyler çıkacak bu kutunun içinden buna eminim.
Berat, Emir ve Barış sabah oturdukları koltuklarına otururken ben de yanlarına oturdum. "Burası sizin falan mı? Sizden başka kimse kullanmıyor. "diye sordum. Emir evet der gibi başını salladığımda böyle bir cevap beklemiyordum. "Nasıl yani burada sadece siz mi oturabiliyorsunuz? "diye sordum gözlerim büyürken. "Evet burası sadece bize ait. Başka kimsenin oturması yasak." Dedi Emir.
"Bir şey sorabilir miyim? "diye izin aldım aklımdaki beni yiyip bitiren soruyu sorabilmek için. "Tabii. "dedi Emir başını sallayarak. "Siz neden buradasınız? Yani... Anladığım kadarıyla maddi anlamda sıkıntınız yok. Bir ev tutarak daha iyi bir yerde kalabilecek gibiyken neden burada kalıyorsunuz? "diye sordum gözlerinin içine baka baka. Emir birden boğazını temizlemek ister gibi öksürürken sorduğum sorunun cevabı Berat'taymış gibi ona döndü. Cevap vermek istemediğini anlayıp tekrar zamanı geldiğinde cevabını alacağımın bilinciyle başımı öne eğdim. O an Berat beni şaşırtacak konuşmaya başladı. "Burayı biz kurduk. "dedi. "Şehrin saçmalığı, adaletsizliği, gürültüsü bizi yordu ve biz de kendimize böyle bir dünya inşa ettik. "diye ekledi. Ben başımı çoktan yerden kaldırmış onu dinlerken gözlerimin içine bakıyordu. "Burada kendi kurallarımızı kendimiz koyuyoruz. Kendi adaletimizle yaşıyoruz." Dedi. Ben geldiğim günden beri şehrin karanlığı buraya saklanmış zannederken şehrin karanlığından kaçaklar saklanmış meğer buraya.
"Peki..."dedim soracağım sorudan korkarak. "Sorun olmuyor mu? Yani... Hukuki açıdan. "dedim zar zor sorarak. "Şuraya bir bak. Kimse yok burada. Terk edilmiş bir yer burası. O yüzden kimse de uğramıyor." Dedi.
"Ben gidiyim artık. Uykum var biraz. "deyip ayağa kalktım. Aldığım cevaplar bu günlük bana yemişti. "Tamam. "dedi Berat. "Barış'ta seninle gelsin hem bizim odalarımız da göster. Bir şey olursa bulması kolay olur."diye ekledi. Ben evet anlamında başımı salladığımda Barış da oturduğu yerden kalkıp yürümeye başladı. Ben Barış'ı takip ederken benim odamın biraz ilerisinde olan başka bir odaya girdik. "Burada Emir ve Berat kalıyor. "dedi içinde iki yatak ve bir dolap olan siyahın tonları hakim olan odayı göstererek. Oradan çıkıp biraz daha yürüdükten sonra Barışın olduğunu tahmin ettiğim bir kapıya geldik. Odanın kapısını açar açmaz gözlerim şok içinde kocaman açılırken odanın içindeki yaklaşık dokuz on tane olan bilgisayarlara baktım. Ayaklarım benim kontrolünden çıkmış gibi odanın içine bir adım atarken Barış'ın "Burası da benim odam. "dediğini duydum. Büyülenmiş gibi masaların arasından geçerken çoğunu Apple olduğunu fark ettim. "Bunların hepsi senin mi? "diye zar zor sordum arkadaşının oyuncağını soran küçük bir kız çocuğu gibi. "Evet" dedi ellerini göğsünde birleştirmiş beni izlerken. "N-Nasıl aldın bunların hepsini? Yani... Neden aldın?" diye sordum kekeleyerek. "Aslında çoğunu almadım. "dedi birkaç adımda benim yanıma yaklaşıp parmaklarını bir laptopun klavyesinde gezdirirken. "Parçalarını birleştirdim. Bu işte iyiyimdir de. "diye ekledi. "Elindeki telefonun da mı parçalarını birleştirdin?" diye sordum kafayı telefonuna takmış bir şekilde. "Yok canım onu aldım. "deyince ben daha şaşırdım. "Nasıl yani. Nerden buldun len o kadar parayı? "diye sordum burnumdan gülerek. "Aylin... Banka hesaplarında milyonları olan insanlar hesaplarındaki birkaç binlik kayıpları fark etmiyorlar. "dedi benim ağzım açık kalırken. "S-Sen yani hırsız mısın? "diye sordum. "Hayır tabii ki de. Ben sadece bir hackerim. "dedi sanki çok farklı bir anlama çıkıyormuş gibi. "Gel, otur sana anlatacağım. "dedi bir sandalye çekip benim oturmam sağlarken. "Birkaç dakika bekle. Ben geliyorum hemen. "deyip odanın başka bir kapısından çıkararak bir yere girdi. O sırada ayağa kalkıp biraz odaya bakındım. Birkaç bilgisayar çekmecesini karıştırdım. Tam yanımda duran çekmeceyi açtığımda içinde bir fotoğraf buldum. Fotoğrafta 4 5 yaşlarında küçük bir çocuk ve annesi babası olduğunu tahmin ettiğim iki insan vardı. Çocuk toprakla kule yapmaya çalışırken annesi sağında babası solunda ona yardım ediyordu.
Duyduğum ses ile Barışın geldiğini anlayınca elimdeki fotoğrafı tekrar yerine koymaya kalmadan yanıma geldi. Elinde küçük bir kutu ile karşıma dikildi. Tam kutuyu bana uzatacakken elimdeki fotoğrafı görüp kaşların çattı. Ben kızmasın beklerken aniden gülüp "Demek tanıştın küçük benle. "dedi hüzünlü bir şekilde gülerek. Ben ilk başta anlamasam da sonradan fotoğraftan bahsettiğini anlayıp bir karşımdaki Barış'a bir de elimdeki fotoğrafa baktım. Evet bu Barış'tı. Küçüklüğünde bile dolgun olan alt dudağı, gülünce kısılan gözleri ile neredeyse hiç değişmemişti. "Şey... Ben öylesine bakıyım derken gördüm. "dedim lafı ağzımda geveleyerek. "Sorun değil. Bu senin için. "dedi elindeki kutuyu uzatarak. Heyecanlı bir şekilde kutunun kapağını açmaya başladığımda içinde ne olduğunu gerçekten merak ediyordum. Kapak açılır açılmaz kutunun içindeki beyaz tavşanı görünce gülmeme engel olamadım. Kahkahalar içinde kutudaki tavşanı çıkartıp "Teşekkür ederim. Ne gerek vardı" diyebildim zar zor. Barış'a kendini tutamayıp gülmeye başlarken "Sana çok benziyordu ben de aldım. "dedi. Birkaç dakika boyunca gülmekten konuşamayıp sonrasında durdurabildim gülmemi.
"O fotoğraftakiler benim annem ve babam. "dedi birden. "Annem albino tavşanlar çok severdi" dedi elimdeki fotoğrafı işaret ederek. "Babam benim çok iyi bir bilgisayar mühendisiydi. Oradan geliyor bilgisayar tutkum. "deyip derin bir nefes aldı. "Sanki ben doğar doğmaz onun bütün yazılım, donanım bilgileri benim beynime de işlenmiş gibiydi. Dış görünüşüm hep anneme çekti ama kafamın için aynı babam gibiydi. Sonra... "dedi gözlerini kapatıp havaya bakarak tekrar derin bir nefes aldı. "5 yaşında falanım. Tatile gittik. Dönüşte babam çok yorgundu. Tatile gitmiş olsak da o dinlemekten çok işiyle uğraştı. Yorgunluğu her yerinden belli oluyordu ama annem hamile olduğu için ona asla araba kullandırmıyordu. Bir an dalgınlığıma geldi. Direksiyon hakimiyetini kaybetti. Sonra..."dedi gözleri dolmuş vaziyette. "Araba şarampole yuvarlandı. Şans eseri bana bir şey olmadı. Ama annem, babam, daha doğmamış kardeşim..."dedi ve devamını getiremedi. Onun bu durumu benim gözlerimden yaşlar akmasına neden olurken devam etti. "Hayatlarını kaybettiler... Berat benim bebeklikten beri arkadaşım. Onlarla aynı sitede kalıyordu. Oradan tanıyorum onu. Hiçbir akrabam olmadığı için 8 yaşıma kadar onlarda kaldım ama onların da yaşadığı bazı durumlardan dolayı oradan ayrılıp bir yetiştirme yurdunda kalmak istedim. Sonra Emir ile tanıştık orada. Emiri Berat ile tanıştırdım. Berat ilk başlarda Emir'i dışlasa da sonradan ona da alıştı. Üçümüz o günden beri hiç ayrılmadık." Dedi. Damla olarak akan göz yaşlarım yerini hüngür gündür ağlamaya bırakırken Barış'ın da gözlerinden birkaç damla yaş süzüldüğünü gördüm.
"Yetimhanedeki müdür çok pis bir insandı. Aklına gelebilecek her şeyi yapıyordu o küçücük çocuklara..."dedi sinirini bastırmak için elini yumruk yaparak. "18 yaşına bastığımızda bir plan yaptık. Müdür o gün geç çıkacaktı. Yurdun görevlisini uyutup Berat'ı içeri aldık. Tam çıkacakken yurdun elektrik sistemini bozdum. Jeneratörü çökerttim. Kameraları etkisiz hale getirdim. Sonra üçümüz Birden daldık adam. Bayılana kadar dövdük onu. Kamera arşivinden yaptıklarını derleyip bir CD ye koyup adamın ceketinin cebine koyduk. Sonra onu bağlayıp oradan gittik. Sabah olduğunda tabii polise haber vermişler. Tıkmışlar bunu içeri." dedi zar zor yutkunarak. Söylediklerine dayanamayıp sarıldım ona. "Ben biliyordum. "dedim gözyaşlarımın arasında zor konuşarak. "Bizi bir araya getiren ne bu notların sahibi ne de başka biri. Bizi bir araya getiren acılarımız." Dedim ondan uzaklaşıp burnumu çekerek. " Biliyorum" dedi ağlamak için kendini ne kadar sıksa da başarmayıp gözlerinden damla damla yaşlar süzülürken. "Seni ilk gördüğüm an söyledim be bunu kendime. "diye ekledi suratı kıpkırmızı olmuşken. "Sen yorgun görünüyorsun. Git yat istersen. "dedi sıcak bir gülümseme ile. "Tamam" deyip elimin tersi ile gözyaşlarımı silip ayağa kalktım. Barış'a benimle beraber gelip beni odama kadar bıraktı. Odamın kapısına geldiğimizde ona dönüp ""Büyük acılar kadar bizi olgunlaştıran bir şey yoktur." Demiş Alfred de Musset. Bunu hep hatırla tamam mı? "dedim hala gözlerim dolu dolu iken. Başını aşağı yukarı sallayıp bana göz kırparak arkasını dönüp uzaklaştı.
Kapımı kitleyi odanın dağınıklığını hiç umursamadan kendimi yatağın huzuruna bıraktım. Yatağıma yatar yatmaz bu gün yaşadıklarımın verdiği acı yorgunlukla gözlerimi kapatıp hemen uyudum.
Garip bir huzurla gözlerimi tekrar saat sabah 9.45'te açtım. Normal insanlar için geç olan saat yerimi yadırgadım için olacak ki benim biyolojik ritmime göre erken bileydi. Dişimi fırçalamak için yatağımdan kalkıp banyoya doğru yürürken gözlerim yatağın başındaki mini dolabın üstündeki kutu ve nota kaydı. Dün yaşadıklarım aklıma gelince korkarak geri gidip onlara baktım. İçinde ne olduğunu bilmediğim kutunun üstündeki iplere sıkıştırılmış notu elime alıp okumaya başladım.
" Dünkü yaptıklarım için üzgünüm ama emin ol hepimiz için en doğrusu buydu." Yazıyordu notta. Suratımda beliren gülüşüm daha da büyürken kutuyu elime alıp açtım. İçinde onların modellerinin aynısı olan bir telefon ve telefonun üstünde de bir not daha vardı.
"Bizim için çok önemlisin. Bunu sakın unutma. Dolabın çekmecesini aç ve içindekini sakın yanından ayırma."
Notta yazılanı yapıp dolabın çekmecesini açtım. Çekmecenin içi astım spreyleri ile doluydu. Orta ve en alttaki çekmeceler de aynı şekilde doluydu.
Yastığımın hemen yanında duran bir notu da fark edip elime aldım.
"Ay nasıl aydınlatıyorsa kapkaranlık geceyi. Bazı insanlar da bazı insanların kararmış ruhlarını aydınlatır."
.
.
.
.
.
Merhabalar arkadaşlar. Bu bölüm yazarken başlarda gerildim sonra biraz güldüm. Sonra Barış'ı yazarken üzüldüm en sonunda da o notları yazarken suratımda inanılmaz bir gülümseme ile yazdım. Bazı konularda aklınızda oluşan soru işaretlerini gidermeye çalıştığımı düşünüyorum. Her anlamda içime çok sinen bir bölüm oldu. Umarım is de beğenmişsinizdir.
Ve lütfen oy kullanmayı ve yorum yapmayı unutmayın. Şu anda psikolojide 5inci sıradayız ama daha ileriye çıkarsana daha geniş bir kitleye hitap edebiliriz. Hikayeyi arkadaşlarınıza önerebilirisniz. Onları da okumaları için teşvik edebilirsiniz. Böylelikle daha geniş bir GİRDAP AİLESİ yaratabiliriz.

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere. Sizleri seviyorum 🖤❤️🖤

GİRDAPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin