GİRDAP¦ BÖLÜM 1: BİÇARE

188 99 47
                                    


1.BÖLÜM: BİÇARE
    “Tutunacak dalın kalmadıysa yere düşmeyi dene. Belki gökte bulamadığınız biraz aşağıda, yerdedir.”

     Siz çaresizlik nedir bilir misiniz? Ben bilirim. Çaresizlik hayatta belki de seni ayakta tutan umutlarının, ümitlerinin, nedenlerinin tükendiği andır. Bir an gelir hayat size öyle bir tekme savurur ki yerde savrulursunuz. “ Tamam ben artık bittim” dersiniz “Buradan bir daha kalkamam” dersiniz... Ama kalkarsınız neden biliyor musunuz? Çünkü hayatınızda hep bir ışık vardır. Çözüm bulmaya çalışan bir yanınız... Beyninizin için her ne kadar zıtlıkla dolu ise de siz hep pozitif tarafı seçersiniz. Çünkü yaşamayı seversiniz. Yaşamak istersiniz. Tutunacak dalınız kalmadıysa yere düşmeyi deneyin. Belki yükseklerde  bulamadığınız biraz aşağınızda, yerdedir. Sadece kafanızı biraz eğmeyiz gereklidir.  Evet biraz acı çekersiniz ama illaki geçer. Geçmez dediğiniz her şey geçer. Hem de daha çabuk geçer...
Telefonumun alarmının sessiz ama beni uyandırmaya yetecek kadar çalan melodisi ile gözlerimi gecenin karanlığında açıp alarm sesini kimsenin duymadığını ümit ederek kapattım. Saat 3.30 ve ben  bir yılı aşkın süredir kafamın içinde dönüp dolaşıp beni her bu evde kaldığım gün için suçlayan  bir gerçekle kurduğum planımı gerçekleştirmeye başlayacağım.
   Dün akşam hiç kimseye belli etmeden hazırlamaya çalıştığım, içine sadece kıyafetlerimi ve birkaç eşyamı yani bu dünyadaki tek varlığımı da sırtıma yükledikten sonra pencereyi ses çıkarmamaya çalışarak ve etrafımda kimsenin olmadığından emin olmak için kontrol ederek yavaşça açtım. Evimizin... Yani ailem sandığım insanların evinin tek katlı olmasından dolayı pencereden rahatça ve dikkatlice inmeye çalıştım. İlk önce ayağımı çıkardığım pencereden sonra bütün bedenimi de çıkarıp aşağı doğru atladım. Ayağım yerde duran taşın üstüne denk gelince bileğimden dizlerime doğru hissettiğim bir sızı ile içimden okkalı bir küfür savurdum. Zaten hep bir aksilik çıkmasa olmazdı... Ama tabii ki bileğim acıyor diye planımı erteleyecek değildim.
  Bileğimin ağrısını umursamayarak ve biraz da topallayarak uzaklaşmaya başladığım eve son kez dönüp bakmak istedim. Hayat da hep öyle değil midir zaten? Ne zaman sona yaklaşılsa hep arkana dönüp, ardında bıraktıklarına, geçmişe, bakmana izin verir bir geleceğin olmadığı için...
    Otogara doğru giderken son kez yürüyor oluşumun verdiği bir yavaşlıkla geçiyordum  Eskişehir sokaklarında.  Son kez havasını içime çekiyordum belki de ...  Gözlerimden akan birkaç damla yaşı elimin tersiyle sildikten sonra tekrardan yola odaklandım. Bin bir türlü anılarım, acılarım, mutluluklarım, belki göz yaşım vardı bu sokaklarda. Her adım attığımda hepsi beynimin içinde dönüp dolaşıp gözlerimin önüne seriliyordu. Hiç bir anımı unutmak istemiyordum, hiç birini göz arda etmek istemiyordum. Hepsini kendimle beraber götürecektim bu şehirden.. . Keşke bütün anılarımı da çantamın içine katlayıp koyabilseydim zira kafamın içinde çok daha ağır oluyormuş. Bu şehirden ayrılmak ruhumda tahminimden daha ağır izler bırakacaktı anlaşılan. Sonlar hep acı çektirmiştir bu zamana kadar bana ama bu farklı. Bu bir son olmakla beraber yeni bir başlangıçtı aynı zamanda. Yeni hayatıma, yeni şehrime, yeni insanlara... O yüzden biraz da mutlu sayılabilirim.
    Yolumu biraz daha uzattım okulumun önünden geçmek için... ya da belki biraz daha yürüyebilmek için... Lise son sınıf öğrencisiydim. Üniversite sınavına girdim ama okulların kapanmasına daha birkaç hafta olduğu için hala lisede mezun olmuş sayılmazdım. Ey Eskişehir 4 yıldır almaya çalıştığım lise birinciliği diplomamı da sana bırakıyorum değerimi bil... Ben az önce şehirle mi konuştum? Sanırım biraz daha hızlı olmam lazım yoksa biraz daha kalırsam kafayı yiyecektir galiba.
    Otogara geldiğimde saat 4.30’tu. Benim bir saatte gözümde canlanan her şey tam 18 yıl sürmüştü. Ne garip demek ki 18 yıl bir saate sığabiliyormuş. Üstünde “İZMİR” yazılı olan otobüse binip 21 nolu koltuğa oturdum. Evet İzmir’e gideceğim. Benim peşime düşeceklerini düşünmesem de belki Samet abim gelse de bulamazdı orada beni. Histerik bir gülüşle derin bir nefes aldım. Ne kadar acı değil mi umursanmadığını bilmek... Sanki bedenine defalarca saplanan bir bıçak var ama seni öldürmüyor. Her seferinde daha çok canını acıtıyor ama sen ona da alışınca eskisi gibi yakmıyor canını.
     Kulaklığımı telefonuma taktığımda otobüsünün içi yolculara dolmaya başlamış yavaş yavaş hareket etmeye başlamıştık. Rastgele açtığım şarkının sözleri adeta içinde bulunduğum durumu anlatıyordu. “Tam da terk etmek üzereydim bu şehri" derken otobüs otogardan çıkmıştı. “Ait olmadığım sokaklara dönmek için” diye devam ediyordu. Şarkının melankoli melodisiyle beraber gözlerimi yavaş yavaş kapanmaya başlarken bu işe başlamadan önce kendime hiç sormadığım bir soruyu belirdi kafamda aniden. Acaba doğru mu yapıyoruz, diyordu iç sesim kafamın içinde haykırırken.
     Evet doğru yapıyordum. 18 yaşındayım ve kendimi bildim bileli o evde annem babam sandığım insanlardan sürekli şiddet görüyordum. Sonra bir anda öğrendim ki onlar benim biyolojik ailem bile değillermiş. Ben boşu boşuna 18 yıl boyunca onca fiziksel, psikolojik şiddete, hakarete, dayağa maruz kalmışım. Son bir yıldır bildiğim bu gerçekle biraz daha dayanmaya çalıştım. Biraz daha bekliyim ki üniversite sınavına girip okulumu bitireyim istedim. İzmir’e gelmemin altında da yatan nedenlerden biri de buydu aslında. İzmir okumak için çok iyi bir şehirdir. Neredeyse her Üniversitesinde bir yurt var ve bunların içinde ücretsiz olanları da var. Okul bitinceye kadar idare ederim. Sonra ise başımın çaresine bakarım zaten.
     Kafamın içinde kurduğum mahkemeden sonra iç sesim de bana hak vermişti. “ Ama” diyordu yine de “Keşke Samet abime söyleseydik. O her konuda bize destek olurdu.” Her konuda bize destek olurdu kısmı doğruydu. Samet abim anne ve babasına karşı hep beni korudu, kolladı, savundu. Ama ona söylemem halinde buna izin vermezdi. O yüzden sessiz sedasız sadece bir not yazarak terk etmiştim o evi. Notta onların çocuğu olmadığımı yazıp bir de istedikleri takdirde DNA testi yapabilsinler diye saç telimi koymuş ve diş fırçamı da bırakmıştım. Bunu yazmam ile beni bulmaya çalışmayacaklarını garantilemiştim. İç sesim tekrardan kendini beynimin en ücra köşesine hapis etmiş olacak  ki ses çıkarmamaya başlamıştı
          Kafanızda oluşan  “Nasıl öğrendin ailen olmadıklarını?” sorusunu duyar gibiyim. Çok basit: 10. Sınıfta öğrendiğim kalıtım konuları ile kan grubu analizi yapmayı öğrendim. Sonra bir anda annem sandığım kadın Hilal’in kan grubunun 0Rh(+),  babam sandığım adam Cüneyt’in ise ABRh(+) oluşu geldi aklıma. Ama ben 0 Rh (-) tim. Evet belki (-) olma olasılığım vardı ama 0 olamazdım bu verilere göre. Aklımda bin bir türlü bahaneler üretmeye çalıştım ama aklımdan geçenleri Mendel duymuş olsaydı bezelyelerle kalıtım ilkelerini bulmak yerine oturup yerdi buna kesin emindim.
      Hayatta hep basit şeylerden çıkar karmaşık şeyler. O yüzden hiçbir zaman hiçbir şeyi hafife almayın. Çünkü hafife aldıkça küçük gördükçe göz arda edeceğiniz şeyler siz kayboldu sanırken görmediğiniz yerlerde büyüyüp hayatınızı karartacak noktaya gelmiş olur... Hiçbir şey siz görmezden geliyorsunuz diye kaybolmaz. Aksine daha çok büyür ve hayatınızın en acı verici şeyine dönüşebilir.
       Beynimin içindeki yuvarlak masaya oturup tartışan düşünceler bir bir silinip yerini huzur verici bir sessizliğe bırakırken zihnim boşluktan faydalanıp kendini uykuya bırakmıştı bile.

GİRDAPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin