"beni tüm şairlerin öldüğü o göllere götür."
jinyoung bir cumartesi sabahı elinde arkadaşlarıyla dışarı çıktığı gün alakasız bir şekilde aldığı oyuncak kılıçla güç bela uyumaya çalışan benim tepemde dikiliyordu. tek gözüm kapalı ne demeye çalıştığını anlamak için ciddi suratına bakarken jinyoung bir şey demeyip öylece yüzüme baktı. gelen tıkırtı sesleriyle gözlerimi jinyoung'un alakasız kılıcından ayırıp kapıya baktım. jisung kucağında uyuklayan kimchi ile kapıdaydı. o da tıpkı benim gibi gözlerini ovuşturduğuna göre saat henüz çok erkendi.
"buraya ait değilim, aşkım. sen de öyle." jinyoung dramatik bir şekilde kıcılı kendine sapladığında ne dediğini anlamak umuduyla jisung'a baktım. "yine mi taylor?" dedim kafamı yastığıma gömerken. jisung da onaylarcasına başını sallayıp kimchi ile yanıma kıvrıldığında güldüm. şimdi jinyoung kolu ile gövdesi arasındaki boşluğa sapladığı kılıcıyla, gözleri yaşlı bir şekilde, bize bakıyordu.
"babaannem aradı." dedi jisung. başını yastığıma gömdüğünden sesi boğuk çıkıyordu, jinyoung jisung'un dediklerini duyunca yatağın ucuna oturdu usulca. kılıcı da çıkarmış iki eliyle tutuyordu. "ne diyormuş?" dedim jisung'a daha sıkı sarılarak. "eve gelin diyor." dedi jisung. jinyoung yeri izlemeyi kesip konuştu, "sen ne dedin?"
"biz zaten evdeyiz dedim, hyung."
jisung'un dediklerinin üstüne jinyoung da çift kişilik yatağıma, jisung'un yanına kıvrıldı. uzun koluyla ikimizi birden sararken, "iyi demişsin." dedi. "iyi demişsin çünkü evdeyiz." sonra ben de jisung'a sardığım kolumu biraz daha uzatıp jinyoung'un omzuna koydum. "burası bizim evimiz." dedim. "evet," dedi jinyoung. sesi hala dramatik geliyordu ama anları bozmakta üstüne yoktu. "keşke parti de yapabilsek." jisung kıkır kıkır gülerken omzundaki elimle jinyoung'a vurdum, acı içinde inleyen jinyoung'a kimchi'nin miyavlamaları eşlik ettiğinde hepimizin yüzünde huzurlu bir gülümseme vardı.
🌧
"yuh kardeşim ya kaç gündür yemek yemiyorsunuz?"
jinyoung'un sitemi kampüsteki yemekhanelerin neredeyse hepsini dolduran öğrencilereydi. üç fakültenin yemekhanesini gezmiş ancak yine de yer bulamamıştık. sınavlar bittikten sonra herkes okula dönmüştü, kalabalığın sebebi buydu. herkesin neredeyse bir aylık bir tatili vardı ama en geç benim sınavlarım bittiği için yalnızca bir hafta tatil yapabilmiştim. beni bu kadar zorlayan bölümün kendisi miydi ya da bölümü okumak mıydı, bilemiyordum.
"chenle mesaj atmış." dedim jinyoung'un koluna girerken. girdiğimiz son yemekhanedeki öğrencileri sayıyor, kendi kendine şaşırıyordu. "chenle kim?" dedi bana dönerken. "arkadaşım," dedim. "jaemin'in fakültesinde yer varmış, bizi çağırıyor." jinyoung çok üstelemedi, onun için önemli olan öğle arası bitmeden yemek yiyebilmekti. "yer tutmuşlar mı?" başımı salladım. hızlı adımlarla kampüsün sonundaki mimarlık fakültesine neredeyse beş dakikada gelmiştik, yemekhaneye girer girmez ise jinyoung koşarak sıraya girmişti. chenle'nun dediği gibi bu yemekhane boştu, sırada yalnızca altı yedi kişi vardı. jinyoung'un aksine hemen sıraya girmek yerine bana ağırlık yapan çantamı chenle'nun yanına bırakmak istemiştim. gözlerimi kalabalıkta gezdirirken bana tüm gücüyle el sallayan jaemin'e rastlamıştım, komikti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
folleto ¦ lee taeyong
Fanfiction"Her yangına ateş taşıdım da seni uğurlarken yoluna su döktüm. Üç defa öptüm alnından. Üç defa geçtim aşk kelimesinden de artık geçmem harfinden dedim. Bazen gökyüzüne baktım, bazen toprağa. Her taşın gediğinde bir şey aradım. Hayattı, çekiyordu, iç...