gece boyu yağan kar durduğunda ve yerdeki karlar eridiğinde güneş yeni doğuyordu. durakta otururken belli bir saate kadar önümden geçip giden otobüsleri izlemiştim zaten bir süre sonra da seferler durmuş, benim de ağlamalarım yalnızca iç çekişlerine dönmüştü.
tüm gece burada oturup ağlamak saçmaydı, biliyordum ama yapabileceğim daha iyi bir şey yoktu. o saatte eve dağılmış bir halde kucağımda sürükleyemediğim bavulumla gitseydim jisung da jinyoung da benimle birlikte dağılacaktı. yalnızca onları düşündüğüm için söylemiyordum, kendimi de düşünüyordum. utanç verici bir durumdu, aptal gibi bir de bavul hazırlamıştım.
otobüs seferleri tekrar başladığında durağa gelen ilk otobüse binmiş ve şansıma evimizin üst sokağında inebilmiştim. eriyen karlar yerleri ıslatmış ve çamurlaştırmıştı ama iyi haber bavulumu kucağımdan indirip yerde sürüklemeye başlayabilmiştim. okul için kurduğum alarm cebimi titreştirirken güldüm. güya dün gece annemlerin yanında kalacak ve sabah da bu saatte uyanıp hazırlanacak, jaemin ile birlikte okula gidecektim. on sekiz yıllık hayatım işte böyle bata çıka ilerlemişti, tıpkı karda ilerleyemeyen bavulum gibiydi. ne kadar çekersem çekeyim gelmiyordu.
soğuktan kıpkırmızı olmuş ellerimle güç bela alarmımı kapatırken çoktan evimizin kapısına ulaşmıştım. her zaman cebimde olan anahtarlarımı bulmak için elimi cebime attığımda beni karşılayan koca bir boşluktu. evet, bir aptal gibi bavul hazırlamamın yanında evin anahtarlarını da mutfak masasında bırakmıştım. anahtarı almadığıma göre fazla bir seçenek kalmıyordu, kapıyı çalmam gerekiyordu. saat altı buçuktu, jinyoung kalkmış olmalı diye düşünüyordum ama yine de onları uyandırmak istemiyordum.
yaklaşık beş dakika kendimle zili çalıp çalmamak konusunda savaştıktan sonra kapıdan gelen tıkırtı sesleriyle yere bakmayı kesip kapıya dönmüştüm.
"neden kapıda bekliyorsun?"
"özür dilerim," dedim. tanrım, jinyoung'u görür görmez çenem titremeye başlamıştı ve ben yeni bir ağlama krizi istemiyordum. "uyumadın mı?" dedim içeri adımlarken. gözleri kızarmış, göz altları çökmüştü. "hayır." dedi. "seni bekledim."
"geri geleceğim," dedim. "çok belliydi, değil mi?" başını salladı. "evden ayrıldığınla ilgili jaemin mesaj attı, seni daha erken bekliyordum."
"özür dilerim," dedim tekrar. özür diliyordum ama yalnızca jinyoung'dan değil kendimden de özür diliyordum. kendimi böylesine ümitlendirmem aptallıktan başka bir şey değildi ve ben kendimden de özür diliyordum.
"özür dileme." dedi jinyoung. evde olduğunu bile bilmediğim bitkileri karıştırıp sıcacık bir çay yapmıştı. berbat bir kokuya sahip olan çayı yudumlarken jinyoung da yanıma oturdu. "aptal," dedi. "gece boyunca dışarıdaydın değil mi?" başımı salladım. "hastalanacaksın." dedi. yine başımı salladım. "ne yaptın o soğukta dışarıda?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
folleto ¦ lee taeyong
Fanfic"Her yangına ateş taşıdım da seni uğurlarken yoluna su döktüm. Üç defa öptüm alnından. Üç defa geçtim aşk kelimesinden de artık geçmem harfinden dedim. Bazen gökyüzüne baktım, bazen toprağa. Her taşın gediğinde bir şey aradım. Hayattı, çekiyordu, iç...