STREAM ICE CREAM 🍦
Şaşırtıcı bir şekilde, kendimi ya da karşımda gevşek gevşek oturan kadını öldürmek istemiyordum.
Son terapi seansımın üstünden aylar geçmiş gibi geliyordu ancak sadece bir buçuk hafta geçmişti. Adını öğrenmeye tenezzül bile etmediğim terapistimle paylaşacak bir şeylerim olduğu aklıma bile gelmezdi fakat işe bakın, gerçekten de oturmuş karşılıklı verimli bir sohbet ediyorduk.
"Peki, bunun sadece senin suçun olduğunu mu düşünüyorsun? Sizi bu duruma sokan şirketlerin, fanların, medyanın hiç suçu yok mu? Grup üyelerinin kendi iradesi olduğuna inanmıyor musun?"
Geçen sefer olduğu gibi makineli tüfek misali bir sürü soruyu ard arda soran terapistime zayıfça gülümsedim. Alışmaya başlıyordum bu hızlı soru cevaplara.
"Tabii ki de sadece kendimi suçlamıyorum, herkesin olaylardaki rolünün farkındayım. Fakat bu mevzuda en büyük hatanın bende olduğunu kabullenmemek aptallık olur, değil mi?" Bilgece konuşmaya ve konuyu çarpıtmaya çalışsam da gerçekten kalbimden geçenler bu yöndeydi. Sadece kendimi suçlamıyordum, en çok kendimi suçluyordum.
Başıma gelen her şeyin sorumlusu bendim. Benim başıma ne felaket gelse hepsi otomatik olarak bütün grubu etkilediği için BLACKPINK'in imajına gelen tüm hasarlar da benim sorumluluğumdaydı. Üç Silahşörlerin de dediği gibi; Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz içindi ve ben kızlar için elimden geleni yapmaya hazırdım.
"Anlıyorum." dedi terapistim fakat anlamadığını biliyordum. Hemen ardından sorular sormaya devam etti. "Öyleyse bu son skandalların yediğin öğünlere yansımadığını söyleyebiliriz, öyle mi Chaeyoung?"
Sağ elimle oturduğum deri koltuğun kolunu sıkıca kavradım. "Lütfen, bana Rosé diyin."
"Üzgünüm, Rosé. Sorumu cevaplayın lütfen."
Derin bir nefes verdim. Aslında, son olanlardan çok daha küçük ve önemsiz şeyler yüzünden yemek yemediğim, yediklerimi çıkardığım, aynalara küstüğüm olmuştu. Siktir, senenin başında ailemle telefonda konuşabilmek için kilo vermem gerektiğini düşünüyordum. Ancak üst üste gelen ilişki ve bar skandallarına rağmen bir süredir kafamdaki sesi duymaz olmuştum. Onunla konuşmak yerine arkadaşlarımla konuşuyor, dertleşiyor, oyunlar oynuyordum. Bana iyi gelen tek şeyin sevgi olduğunun ayrıdına varmıştım ve devamlı beni seven insanların yanında bulunmaya çalışıyordum.
Haftalardır internete girmemiştim.
Yani kısacası, Pollyanna modumu açmıştım ve hiçbir şey tadımı kaçırmazdı. Yemekler de buna dahildi.
"Hayır." diye yanıtladım terapistimi, gururla. "Her öğünümü zamanında yiyor ve sağlıklı şekilde sindiriyorum. Hatta..." Bu detayı vermek acaba içimdeki sesin zararının farkında olduğumu ima eder mi diye düşündüm. Ardından eğer şirketim bu terapiye para veriyorsa bari boşa gitmesin diyerekten söyleme kararı aldım.
"Hatta ne?"
"Hatta, artık diğer kadınları gördüğümde ya da aynada kendime baktığımda beni acımasızca eleştiren kıskanç bir parça yok içimde." Bugün son derece çirkin, beyaz bir far sürmüş olan terapistimle göz temasını kestim ve bakışlarımı ellerime indirdim. "Gece yatmadan önce içimde bir şeyler bana sonraki gün diyete başlamamı, eğer böyle yemeye devam edersem zaten olduğumdan daha aşağılık biri olacağımı fısıldıyor ama... Sadece yalnız kaldığımda duyuluyor, gerçekten. Yastığa kafamı koyunca kendimde kusur bulmaya başlıyorum."
"Peki bu kusur bulma işlemi tam olarak ne zaman bitiyor?"
"Sabaha karşı, evde benim dışımda herhangi biri uyanana dek." dedim, dürüstçe. "Yanımda birileri olunca düşüncelerimi hizaya sokabiliyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the Goddess ☬ rosékook ✓
Fanfiction@/rosesarerosie teşekkürler, sen de bir tanrıça kadar güzelsin 𝗨𝗬𝗔𝗥𝗜 ⚠ bu kitap anoreksik ve bulimik hastalarda tetikleyici olabilecek bölümler ve eser miktarda argo içerir. [tamamlandı] ~•𝟮𝟱.𝟬𝟴.𝟮𝟬𝟭𝟵•~