chapter forty two

2.5K 202 56
                                    

bu bölümü yazmayı uzun zamandır istiyordum ama bir türlü istediğim şekile getirememiştim. hala pek içime sinmiş değil ama bu bölümde olacakları okumanızı çok istiyordum o yüzden yayınlamak istedim. yorumlarınızı çoook merak ediyorum🥺

iyi okumalar asklarım 😘💖

Umut.

Herhangi bir yüzyılın şairini yolda çevirip insanı hayatta tutan şey nedir diye sorsanız, büyük ihtimalle aşk ya da sevgi yanıtını alırsınız. Nadiren tanrı ya da sanat cevaplarını da duyabilirsiniz.

Bence insanı hayatta tutan umuttur. Şu anki hayatımızdan memnun olmayabiliriz; gurur duymadığımız hatalar yapmışızdır, önemli fırsatları tepmiş, belki de arkamızı dönüp koşarak kaçmışızdır.

Ancak ilerisi için tam tersini umut ederiz. Mutlu olmayı, huzur bulmayı, aklımızda dönen şeytanlardan kurtulmayı isteriz. Dilekler tutarız, adaklar adarız. Yaptığımız her şey aslında umut ettiğimiz hayata ulaşmak için attığımız bir adımdır.

Chaewon da kendisi için yeni bir hayat umut ediyordu. Bana sunduğu teklifin tek açıklaması buydu. Sevdiği, iyi olduğu işi bir daha yapamayacaktı ve parasızdı, yokuş aşağı gidiyordu. Yine de geleceğe umutla bakıyor, durumunu düzeltmek istiyordu.

Ben sadece bu yoldaki bir piyondum.

Yıllarca benim menajerliğimi yaptığı için hesabımda ne kadar para olduğunu, neye ne kadar harcadığımı, grup promosyonlarından payıma ne kadar düştüğünü, kısacası finansımla ilgili her şeyi biliyordu. Para istemek için geleceği ilk kişinin ben olmasına şaşmamak gerekirdi.

Her ihtimale karşı YG muhasebecileri hesaplarımıza yüksek birer limit koymuştu ancak hesaplar onların kontrolü altındaydı; ne kadar paramız, limitimiz olursa olsun şirketten onay almadan aylık belli bir miktardan fazla çekemiyorduk. Onay alabilmek için de parayı nereye harcayacağımı belirtmemiz, arkasından da o harcamanın makbuzunu teslim etmemiz gerekiyordu. Dünyaca ünlü olmanın, birkaç saniyelik reklamlardan milyonlarca dolar kazanmanın karşılığı buydu. Kendi paramla istediğim her şeyi yapamıyordum.

Chaewon bunu biliyordu, ne de olsa uzun bir süre bütün ayak işlerimi o görmüştü. Senelerce harcama izinlerimi o çıkartmış, makbuzları o teslim etmişti.

İstediği miktarı şirketten çalmadan elde edemeyeceğimi biliyordu.

Yağmur damlaları makyajsız yüzüme çarpmaya başlamıştı. Şirket binasına doğru ilerlerken, yanıma şemsiye almadığım için kendi kendime sövdüm ve adımlarımı hızlandırdım.

Lisa'ya göre yapmak üzere olduğum şey kötü bir fikirdi. Jisoo'ya göre de. Elbette Jennie'ye göre de.

"Hepimiz biraz biraz para çekersek anlaşılmaz belki." diye önermişti Jennie, ancak eminim o da daha cümlesi bitmeden fikrinin saçmalığını fark etmişti. Dört üyenin dördünün de aniden binlerce dolara ihtiyaç duyması elbette şüphe çekerdi.

"Başkanla konuşsana?" Bu da Jisoo'nun önerisiydi. Başta mantıklı gelse de, sonunda Başkanın gözünde her daim suçlu olanın ben olacağıma karar vermiştik. Ortada bir şey yokken bile adamla anlaşamıyorduk, büyük ihtimalle bu derdi kendi başıma açtığımı ve kendim temizlemem gerektiğini söyleyecekti.

Hem, bir şirketi soymadan hemen önce şirketin yöneticisine sebebini söylemeniz aptalca olurdu.

Bunların üstüne Lisa'dan bir öneri daha gelmişti.

"Jungkook'tan borç istesen?"

Hayır. Cevabım tek kelimeydi. Kimse benim yüzümden zor durumda kalmayacaktı. Hele sevdiğim adamı asla bu işin içine sokmayacaktım.

the Goddess ☬ rosékook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin