chapter thirty eight

3.1K 238 164
                                    

size öyle bir bölüm yazdım ki aklınız durur

çabuk okuyunnn merak ediyorum tepkileriniziQKEJFKSA

edit: smut okumak istemeyenler yıldız emojisinden sonrasını atlayabilir

Bu hayatta pek çok şey istemiştim.

Uzun bir süre boyunca daha iyi bir vücut istemiştim, sıradan biriyken ünlü olmak; ünlü olduktan sonraysa sıradan biri olmak istemiştim. Daha iyi şarkı söylemek, bir köpek sahibi olmak, sevdiğim insanların hep mutlu olması...

İsteklerimin pek çoğu gerçekleşmemişti. Hayat da bu değil miydi zaten? Siz bir şeyler ister, planlar kurar, bir şeylerden vazgeçerdiniz. Sonra kaderin cilvesi araya girer ve bütün doğrularınızı, heveslerinizi ve planlarınızı alt üst ederdi.

İşte, aylardır sadece izlediğim videolarda telefon hoparlöründen duymaya mahkum olduğum o boğuk sesi duvarın öte yanından duyunca sadece planlarım değil, ben de alt üst olmuştum.

Ellerim titreyerek odanın kapısına ilerlemeye çalıştım. Heyecandan ne gözüm görüyordu ne de çevremdekilerin ayrıdındaydım. Aylardır hasretini çektiğim her şeyle aramda yalnızca bir duvar vardı ve ben o duvarı aşmak için her şeyi yapabilecek durumdaydım.

Üstümde ne olduğuna dikkat bile etmedim - ki eğer beş saniyeliğine aynaya baksaydım saçlarımın dağınık, göz altlarımın mosmor, üstümdeki geceliğinse fazla açık olduğunu fark edecektim. Can havliyle kendimi kapıdan dışarı attım.

Sebepsiz şekilde nefes nefese kalmıştım. Kalbim küt küt atıyordu. O da böyle mi hissediyor diye düşünmeden edemedim. Özlemiş miydi beni? Elleri titriyor muydu benimki gibi, uyumadan önce tekrar görüşeceğimiz anı kafasında tekrar tekrar kurgulamış mıydı hiç?

Tanıdık otel kapısının önünde birkaç saniye duraksadım. Bir süredir Jungkook'un kurtulmam için uğraştığı her şeyin içine batık haldeydim. Beni bu şekilde görürse ne düşünürdü? Belki de karşısına çıkmak iyi bir fikir değildi. Kapıyı çalmak için kaldırdığımı fark etmediğim elimi yavaşça indirdim.

Önümdeki kapı hızla ardına kadar açıldı.

Tepki verecek birkaç saniyem vardı fakat ben o saniyelerimi karşımdaki manzarayı inceleyerek geçirdim. Bu anı ve türevlerini hayal ederek o kadar uzun zaman geçirmiştim ki gerçek olduğundan emin olamıyordum.

Gözleri kocaman açılmıştı. Tek koluyla kapının pervazına yaslanırken diğeriyle kapıyı benim için açık tutuyordu. Üstünde siyah bir tişört, kareli bir pijama altı vardı, makyajsızdı ve saçları karmakarışıktı ama yine de bir prens gibi görünüyordu. Benim prensim gibi. Bakışları beni baştan aşağı süzdü ve yanaklarının kızardığını gördüm.

Hala hızla nefes alıp veriyordum, göğsüm aramızda inip kalkıyordu. Birkaç upuzun saniye boyunca birbirimizi izledik, ardından hiç düşünmeden boynuna atladım.

Kendimi üstüne attığım için birlikte gülerek kapıdan içeri yuvarlandık ve süspansiyonlu otel kapısı arkamızdan hafif bir tik sesiyle kapandı. Etrafımı biberiye, tarçın ve portakal çiçeği kokusu sarmıştı bile. Tanrım, bütün oda buram buram Jungkook kokuyordu.

"Sen-" diyebildim sarmaş dolaş yuvarlandığımız yerde kafamı boynuna gömmüş halde yatarken. "Senin burada ne işin var?"

Büyük ihtimalle üzerinde yattığım için nefes darlığı çeken Jungkook, cevap vermeden önce bir iki kere öksürdü. Yine de yerimden kalkmaya niyetim yoktu. "Japonya'da o kadar otel varken sizin de buraya gelmenizi tesadüf sanmamışsındır umarım."

the Goddess ☬ rosékook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin