Dört duvarın bana basmaya başladığı otel odamda yayılırken aniden, avının sesini duymuş bir vaşak gibi yerimde dikleştim. Birileri gülüyordu.
Kulağımı duvara dayadığımda sert bir şeylerin tıkırtısını duydum. Şaşkınlıkla geri çekilirken elimdeki telefonu yatağıma bırakıp, duvara iyice yanaştım.
Epey komik göründüğüme emindim. Pembe tavşanlı pijamalarımla yatağımda diz çökmüş, yan odayı dinlemeye çalışıyordum. Hasta falan mıydım ben acaba? Kafamdaki ses sonunda beni delirtmiş miydi sahiden?
Bu esnada menajerimin odama gönderdiği fakat bir çatal bile almadığım akşam yemeğinin tepsisi benden en az beş metre uzakta duruyordu ve aklımı oradan çekemiyordum. Jungkook'un bir anda Maknae Line grubumdan fırlayıvermesine odaklanamamıştım bile. Açtım be aç!
Yan odadan büyük bir gacırtı geldiğinde masanın üstündeki patates kızartmalarıyla kurduğum göz temasını sona erdirdim. Yanlış hatırlamıyorsam yanımdaki odada Jungkook kalıyordu. Biraz uğraşsam ne olurdu ki...
Duvara üç kere nazikçe vurup geri çekildim. Ses verip vermemem gerektiğini bilmiyordum. Sahi, o yan odada benim olduğumu biliyor muydu? Peki ya be-
"Oha be oha! Yavaş sikişin şu otel odalarında be! Bıktım kardeşim ya bıktım!"
Gözlerim kocaman genişlerken şaşkınlıkla yorganıma takılıp yere büyük bir gümbürtüyle düştüm. Belimin acısıyla birlikte acı dolu bir inleme çıkardım ve yerde yuvarlanmaya başladım.
"Hoop! Yavaş diyoruz yavaş! Öldürdün kızı ulan! Napıyosun yerden yere mi vuruyorsun manitayı?!"
"Siktir git Jungkook!" Avazım çıktığı kadar bağırdım. Bu ne edepsizlikti yahu! Jungkook'un bu kadar kaba biri olacağını hiç düşünmezdim. Sanırım insanları öyle bir ayda hemen tanıyamıyordunuz.
Ben hayal kırıklığı ve öfke karışımına dönüşmüş bir yumak olarak yerde inlerken, yan odadan birinin sesi yükseldi.
"Jungkook kim güzelim?"
Olduğum yerde donakaldım. Debutumuzdan beri aldığım yoga ve jimnastik dersleri sayesinde çevik bir hareketle ayağa kalktım ve yanağımı buz gibi duvara yapıştırdım. "Çok, çok özür dilerim. Kusura bakmayın lütfen. Odada yalnızım, sandığınız gibi bir durum yok. İyi akşamlar."
Utanç içinde olduğum yere çöktüm. Bütün gün oradan oraya koşturup, kıyafet değiştirip, Jungkook'la aramızdaki garip enerjiyi dağıtmaya çalışıp, makyaj yenileyip poz vermiştim ben! Yorgundum, açtım. Ne dediğimi bilmiyordum.
Annemleri aramalı mıydım acaba? Belim yeterince ince miydi? Bugün yüzüme yapılan tonla makyajdan sonra eminim ödemelerim artmıştı ve suratım poğaça gibi olmuştu. Uçakta yediğim bifteği de çıkartamamıştım zaten. Tam uçak tuvaletine kendimi kilitleyip parmağımı ağzıma sokacaktım ki, Jungkook Bey'in çişi gelmişti. Onun yüzünden bütün bir öğünü sindirmiştim.
Neyse, bir şey olmazdı herhalde. Yarın kahvaltı etmeyiverirdim. Tabii tabii. Zaten bugün çok çalışmıştım, çok yorulmuşum. Yakmışımdır o kalorileri.
Uyku maskemi çıkardım, telefonumu komidine fırlattım ve kendimi ikna etmiş bir halde otelin beyaz yatak örtülerinin arasına gömüldüm.
❍
aşağıda minimumda tutmaya çalıştığım cinsel içerikli bir kısım var. ağır bir şey yazmadım ama yine de rahatsız olurum diyorsanız 4 paragraf aşağıdan okumaya devam edin.Nefesim nefesine karışıyor, zıt renklerdeki saçlarımız birbirinden tutamlar çalıyordu. Elleri belimde, bacaklarımda, kalçamda, göğüslerimde, her yerimdeydi. Hızlı fakat bir o kadar yavaştı, istekli fakat nazikti.
Sıcak nefesini iç çamaşırımın üstüne hissettiğimde hevesle yüzünü kendime yaklaştırdım. Kafasını kaldırıp bacaklarımın arasından bana arsızca gülümsedi.
Parmağıyla iç çamaşırımın üzerinde benimle oynarken, "Bunu gerçekten istediğine emin misin?" diye sordu. Gözleri parıldıyordu.
Nefes nefeseydim fakat kendimi toparlayarak konuştum. "Hiçbir şeyi bu kadar istememiştim."
Gülümsedi ve ellerini bacaklarımdan belime indirirken gülümsemesi yavaşça soldu.
"Sen biraz... kilo mu aldın Rosie?" Jeon Jungkook, dizlerimi titreten yakışıklılığıyla üstümden kalktı ve hafifçe uzaklaşıp beni süzmeye başladı.
Elleriyle kaval kemiğimin yakınlarından tutup yağlarımı sıkıştırdı. "Şunlara bak, dünyaları mı yiyorsun be kızım!" Parmaklarıyla vücudumdaki bütün kusurları bana göstermeye devam etti. Belim, basenlerim, göbeğim...
Korktuğum başıma gelmişti. Vücudumun her bir parçası için söylenecek kalp kırıcı bir sözü vardı. Konuştukça yüzü de kararıyordu, yumuşak ve sıcak elleri buz gibi pençelere dönüşmüştü. Ellerimle yüzümü kapatıp ağlamaya başladım.
Ardından çığlıklar içinde uyandım.
Derin ve kesik nefesler alarak kendimi toparlamaya çalıştım. O da neydi öyle? Acaba Jungkook'un hakkımdaki gerçek düşünceleri bana rüya şeklinde görünüyor olabilir miydi? Müneccim falan mıydım?
Evet. Başımı iki yana salladım. Yok artık, iyice abartmıştım. Sadece bir rüyaydı. Geçmiş gitmişti.
Yüzümdeki ıslaklığı ancak lavabodaki aynanın karşısına geçince fark ettim. Yalnızca rüyamda değil, uykumda da ağlamıştım. Otel tuvaletinin klasik beyaz ışıklandırması altında cildim, göz yaşlarımın ışığı kırması nedeniyle parıl parıl parlıyordu. Gözlerimi kapattım.
Hayır, daha sabahın körü. Hiçbir şey yemedim. Olmaz.
Midemden yavaşça yükselen acı sıvıyı hissettiğimde neyse ki olacaklara hazırlıklıydım. Çevik bir hareketle saçlarını toplayıp tuvaletin karşısına diz çöktüm ve midemin içindeki her şeyden kurtuldum.
Aferin Rosie. İşte böyle.
Bir daha benim isteklerime karşı çıkmamayı öğreneceksin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the Goddess ☬ rosékook ✓
Fanfiction@/rosesarerosie teşekkürler, sen de bir tanrıça kadar güzelsin 𝗨𝗬𝗔𝗥𝗜 ⚠ bu kitap anoreksik ve bulimik hastalarda tetikleyici olabilecek bölümler ve eser miktarda argo içerir. [tamamlandı] ~•𝟮𝟱.𝟬𝟴.𝟮𝟬𝟭𝟵•~