5. Bölüm: Mi Machi

709 117 68
                                    

Bakın aklıma bu bölümdeki italyanca yazıları google çeviriden çevirdiğim aklıma geldi

...

Koskoca bir hafta geçmişti. Güzel dudakları dudağımın kenarına bir hediye bıraktıktan hemen sonra gözleri fotoğrafa dönmüş ve dakikalarca hiç bir şey yokmuş gibi konuştuktan sonra, işimizi çabucak bitirip kibarca gitmemi söylemişti.

Bir hafta içinde ona ulaşmaya çalıştıysam bile fazla başarılı olamamıştım. Telefonda kısa konuşmalar yapmıştık ama buluşmak için bir gün vermemişti.

O olmadan geçirdiğim koca bir, bir hafta. Gerçek anlamda bok gibiydi. Ya ben onsuz çok gergindim ve işlerimi yoluna koyamıyordum. Ya da o bana büyü yapmıştı ve onuz iğrenç hissediyordum. 

İşimin bir anlamı yoktu. O yokken yaptığım hiç bir şeyin anlamı yok gibi geliyordu, işe yaramaz hissediyordum. Yapacağım hiç bir şeye hevesimin olmaması da cabasıydı.

Beni kendi kontrol alanına almıştı ve ben onun güzelliği karşısında sadece hıçkırarak ağlayabilirdim. 

Hiç bir zaman savunmasız biri olmadım. Kontrolümü kaybetmedim veya sohbet ederken birinin göz renginde kaybolup sohbetten soyutlanmadım. Kendimi tanıyamaz hale getirmişti beni. 

Kendi karakterimin son derece dışındaydım ve bu, hıçkırarak ağlamak yerine onun evinin önüne gelmeme sebep olmuştu. 

Öylece oturamazdım. Dünyanın acımasızlığıyla her göz kırptığımda binlerce kişi ölürken, o kedinin başına bir şey gelip gelmediğinden nasıl emin olabilirdim ki? Onu merak etmenin her saniyesi çok zordu ve oturup hiç bir şey yapmadan bunla baş edemiyordum. 

Evinin önüne geldiğimde, fazla düşünmeden penceresinin baktığı parka doğru yürümeye başladım.

Arkaya doğru yürümeye başladığımda, ona yaklaşmak bile kalp ritmimi bozmuştu. 

Parkın girişine geldiğimde, bir süre açık pembe perdelerine bakmıştım. 

Heycanla dolan vücudumu umursamadan yerden bir taş alıp penceresine attığımda, çıkan ses gecenin sessizliğini bozmuştu. 

Fakat onu uyandırmaya yetmemiş olucak ki, bir kaç dakika beklesem de çıkmamıştı. 

Biraz daha büyük bir taş alıp penceresine attığımda, ışığının yandığını görmüştüm ve dudaklarımdaki sırıtma yerini almıştı.

Uyku mahmuru gözleri gecenin karanlığını aydınlatıcak parlaktaydı, soluk mavilerinin bu nasıl dünyanın en parlak mavisi gibi göründüğünü anlayamıyordum.

Işık yüzünden gözleri kısılmış, biraz da korkmuş olacak ki göz bebekleri büyümüştü.

Uykusu yüzünden camı açmak için ekstra bir çaba sarf ettikten sonra açabilmişti.

Gözlerini avuşturdu ve kısarak kim olduğumu anlamaya çalıştı.

Tanrı aşkına, sadece gözlerinin haraketlerini takip ettiğimde bile aşık olunası görünebiliyordu.

"Lis?"

Kendi bulduğu kısaltmayla bana seslendiğinde gülümsedim.

Her şey iyi hoştu da,ne diyeceğimi hiç düşünmemiştim. Buraya kadar yaptığım her şey o kadar imkansız geliyordu ki, "nasılsa yapmayacağım" fikriyle hiç sonrasını düşünmemiştim.

Aklıma gelen ilk şeyi, söylemeyi deli gibi istesem de, söylemeye cesaretim yoktu. Cesaretimi toplamak için, herkesin öve öve bitiremediği italyancamla konuştum.

"Quando un giorno non ti parlo, quel giorno non va bene"

Ben seninle bir gün konuşmadığımda,o gün hiç iyi geçmiyor

"mi manchi"

Seni özledim

Utanarak başını eğdi ve hafifçe gülümsedi.

Ardından, her dili konuşurken dilindem düşüremediği italyan aksanını italyanca ile birleştirerek, sesini kaydedip sabaha kadar dinlemek istememe sebep oldu.

"mi manchi anche tu"

Bende seni özledim

Konuşmamasını , benim bir şey söylememi beklediğini düşündüğümden hızlıca konuştum, fakat o da benimle aynı anda aynı şeyi söylemişti.

"e mi piaci molto"

"e mi piaci molto"

Ve senden çok hoşlanıyorum

...










Piazza dei Miracoli || jenlisaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin