UZUN BİR ARADAN SONRA YİNE BERABERİZ NİHAYET... İYİ BİR TATİL OLDU DOĞRUSU. İHTİYACIM VARDI ARTIK BEYNİMDEN DUMANLAR ÇIKIYORDU AMA NİHAYET KENDİME GELDİM... UMARIM İYİSİNİZDİR... WİLL VE MİCAH İLE BAŞLAYAN SERİMİZİN SON KİTABI SİZLERLE ARKADAŞLAR... İYİ OKUMALAR DİLERİM... YENİ BÖLÜMLER SİZLERİN YORUM VE BEĞENİLERİNE GÖRE GELİYOR... 30 YORUMUN ALTINA BÖLÜM GELMEYECEKTİR... BOL KEYİFLER DİLERİM...
Kara kapılara yaklaşmak büyük cesaret isterdi. Kötülükleriyle nam salmış cadıların, karanlık tanrı ve tanrıçalara tapan rahip ve rahibelerin olduğu bu devasa adayı diğerlerinden ayıran tek şey kara kapılardı. Devasa kapıları karanlık büyülerin ve acımasız yaratıkların koruduğuna inanılırdı.
Ne devlete bağlı askerler ne de en gözü kara korsanlar bu adaya gelmeye cesaret edemiyorlardı. Fakir salcılara servet teklif edilse bile o sallarla belli bir mesafeden sonrasını gelmeye razı olmuyorlardı.
Bu adaya girenler canlı çıkamıyorlar. Bu adaya girip de kendini karanlığın hizmetine adamayan tek bir kişi bile yok. En habis büyülerin ve en korkunç ayinlerin yapıldığı yer burası. Kapılardan girmek isteyen biri kalbini, ruhunu ve sahip olduğunu düşündüğü her şeyi ardında bırakması gerekiyor. Aksi halde karanlık onu param parça eder.
Henüz on beş yaşında olan küçük bir kız kendi çektiği bir salla Ölüm Adası'na yanaştı. Kayığından indi ve kayığı kumsala çekti. Okyanus mavisi gözleri inatçı bir ifadeyle kısılmıştı. Korkuyorsa bile hiç belli etmiyordu.
Kızın bedeni ince ve uzundu. Simsiyah saçları iki yanından kuyruk halinde toplanmıştı. Üzerinde kısa bir şort ve bir kuşakla arkadan bağlanmış bir gömlek vardı. Saçlarındaki kurdeleler kırmızı renkteydi. Her ne olursa olsun görünüşü bu adaya uymuyordu.
Olesia O'Cannor, kaderinin bu adaya gelmek olduğunu hep biliyordu. Küçüklüğünden beri bir şey onu buraya çekerdi hep. Anne ve babasına bu adayla ilgili hikâyeler anlattırır, burayla ilgili bulabildiği her bilgi kırıntısının açlıkla peşinden giderdi.
Ne annesi Willow ne de babası Micah, onun buraya gelmesini istememişti. Ancak her ikisi de kaderinin kendisi yazması gerektiğine inanıyorlardı. Eski bir asilzade olan ve bir şekilde babasının gemisinde tayfa olarak çalışan annesi her zaman kadınların ne kadar güçlü olabileceğinin bir kanıtıydı Olesia için. Willow, kararlı ve inatçı bir kadındı ve en büyük zaferi denizlerde adı anıldığında insanların korkudan tir tir titrediği büyük korsan Micah O'Cannor'u dize getirmek olmuştu.
Bir zamanlar babasının adı her kapıyı açan bir anahtar gibiydi. Olesia, her ne olursa olsun Micah'ın göz bebeğiydi ve hiçbir şey ondan esirgenmezdi. Olesia, sıradan bir çocuktan çok daha fazla şeyle büyümüştü. Her zaman denizle iç içe olmuştu. Tayfalarla oyunlar oynamıştı, tehlikeli sularda gezinmiş, dev ahtapotlarla yüzmüştü. Sıradan bir çocuk değildi. Tehlikeye âşık olarak doğmuştu.
Bir cadı olmak istiyordu. Belki çok erkendi böyle bir kararı vermek için ama Olesia biliyordu. Hayatını bir cadı olarak devam ettirecekti. Bunun anlamı karanlıkla yan yana yürümesiyse bu fedakârlığı yapmaya hazırdı. Ailesini bir daha göremeyecek olsa bile umurunda değildi. Bu kapılardan ne pahasına olursa olsun geçmek istiyordu.
Genç kız bütün cesaretini topladı ve kapılara yanaşıp önünde durdu. "Adım, Olesia Helois O'Cannor" diye bağırdı. "Kara kapıların ardına geçip kendimi kanıtlamak için buraya geldim"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORSAN SERİSİ 3. KİTAP- CADI
AçãoHavada asılı kalan isim salonda büyük bir ağırlığa neden oldu birden. Ryan eliyle yüzünü sıvazladı. "Olesia'dan hiç haber aldınız mı?" diye sordu sakince. "Hayır" dedi Micah alaycı bir gülümsemeyle. "Alabileceğimizi sanmıyorum. Bir gün geri döneceği...