İYİ OKUMALAR ARKADAŞLAR... YENİ BÖLÜMLER SİZLERİN YORUM VE BEĞENİLERİNE GÖRE GELİYOR... OTUZ YORUMUN ALTINA BÖLÜM GELMEYECEKTİR... BOL KEYİFLER...
Adamları, Kaptanlarını devasa büyüklükte bir kuşla karaya çıktığında gerçekten şaşırmışlardı. Ancak bunun güzel bir mangal keyfi için bir fırsat olduğunu fark edince şaşkınlıkları neşeye dönüştü. Micah ve Will'de onu bekleyenler arasındaydılar. Will, endişeli Micah ise oldukça kızmış görünüyordu.
Ryan, karaya çıktığında aç akbabalar gibi kuşa saldıran tayfalarını görmezden gelerek onlara doğru ilerledi. Micah'ın gözleri tamamen Alexander'daydı. "Ne oldu gemime?" diye kükredi adam sertçe.
Ryan, başını iki yana salladı. "Bilmiyorum, efendim" dedi. "Ancak bulacağımdan hiç şüpheniz olmasın" dedi.
Will, kaşlarını çatarak ıslanmış ve kolunu tutan oğluna doğru yürüdü. "Sen iyi misin?" diye sordu endişeyle.
Genç adam, ona güven verecek şekilde gülümsedi. "Endişelenmene gerek yok, Willow" dedi neşeli bir sesle. "Açık söylemek gerekirse henüz ölmeye niyetim yok. En azından Kaptanımın ki kadar harika bir kadına sahip olana kadar ölmeyeceğim"
Will, bunun üzerine adamın yanağına vurdu hafifçe. Ancak yüzünde güller açmıştı. Micah, elini Ryan'ın omzuna koydu. "Adayı sorguya çekmeliyiz" dedi sert bir sesle.
Ryan başını onaylarcasına salladı. "Yaratığa söz verdim" dedi. "Gerekirse adayı mideye indirmesine razıyım ama önce geminin tadilatını yapmamız gerekecek. En azından yola çıkabilir hale getirebilirsek Yasemen Deniz'inden halatları ve Çin'den diğer malzemeleri almak için yola çıkabilirim"
Will, başını çevirip tüylerini yolmaya çalışan tayfaya ve dev kuşa baktı. "Bu arada bu tatlı şey nerden çıktı diye sormalı mıyım?"
Ryan, onun neden bahsettiğini anlamamış gibi durdu bir an. Sonra bir kolunu kadının omzuna doladı ve onu yavaşça yürütmeye başladı. "Aslında bu çok ilginç bir hikâye" dedi. "Bunu rom içip bu güzel avımın tadını çıkartırken anlatabilirim. Tabi eğer yaşlılığın getirdikleriyle artık bu tarz şeyler yapmıyorsan o ayrı mesele"
Alaycı gözleri Micah ile buluştu. En azından şimdilik ikisinin de dikkatini dağıtmayı başarmıştı. Ancak kendi aklını kurcalayan pek çok şey vardı. Ryan, kadere ya da tesadüfe inanmıyordu. İki felaketin böyle üst üste gelmesinin bir nedeni olmalıydı.
Bir an için düşünceli bir şekilde başını kaldırdı ve gökyüzüne baktı. Belki gerçekten de tanrılar onunla dalga geçiyorlardı.
Kraliçe Slyvia, öfkeyle hırladı. Onun güzel hayvanına böyle bir şekilde muamele etmeye nasıl cüret edebilirlerdi? O değersiz böcek, kartalını öldürmekle kalmamış onu mangal eti yapmıştı. Slyvia, öfkeyle solurken göğüsleri hızla inip kalkıyordu. Dişleri birbirine kenetlenmişti. Bu iş artık onun için daha da kişisel bir hal almaya başlamıştı.
"Demek benimle dalga geçersin ha?" diye hırladı. "Bakalım benimle nasıl başa çıkacaksın" diye fısıldadı ve yüzünü tamamen suya soktu.
Ryan, huzursuz bir rüyanın pençelerine takılmıştı. Genç adam, gözlerini açmak istiyor ama bir türlü açamıyordu. Kaldığı han odası fazlasıyla sıcaktı. Will ona bu gece de onlarda kalmasını söylemişti ancak Ryan bunu istememişti.
Genç adam, terden ıslanmış yatak örtülerini sımsıkı tuttu. Şömine yanmıyordu. Erkek çırılçıplaktı. Ancak buna rağmen odanın içi cehennem kadar sıcaktı.
Rüyasında bir yerde zincirlenmiş bir halde duruyordu. Hemen önünde tanımadığı bir kadın vardı. Kadının siyah saçları ve kızıl renkli gözleri vardı. Ayrıca çırılçıplaktı. Kadının hali ona bir şekilde nedense örümcekleri hatırlatmıştı.
Kadın ayağını erkeğin çıplak omzuna dayadı. "Demek Kaptan O'Cannor sensin" dedi dudaklarını yalayarak.
Ona dokunduğu yerde omzu alev almış gibi yanıyordu. Erkek dişlerini sıktı. "Kaptan O'Cannor benim kaptanımdı" dedi alaycı bir şekilde. "Ben Kaptan Ryan O'Cannor'um."
Kadının tokadı yanağında patladı. Ryan'ın yatakta yatan bedeni gerçek acıyla sıçradı. Ancak yine de uyanamadı. Kadın onun çenesini tuttu. "Sen, Olesia'nın kıymetlisisin" dedi sakince. "Aslında takdir etmek lazım. Yakışıklı bir adamsın"
Olesia'nın adının geçmesiyle Ryan'ın içinde bir şeyler hareketlendi. Gözleri kocaman açıldı. "Olesia, yaşıyor mu?" diye sordu şaşkın bir halde.
Kadın ona kısık gözlerle baktı. Ardından bir kahkaha patlattı. "Kim bilir" dedi neşeli bir halde. Ardından elini erkeğin omzuna koydu. Ancak tam elinin olduğu yerde eti acıyla dağlanmaya başladı. Ryan, sesinin çıkmaması için dişlerini sıktı ama canı gerçekten çok acıyordu.
Kadın ona daha da çok yaklaştı. "Bir daha onunla konuşursan" diye fısıldadı erkeğe doğru. "Ona de ki benimle uğraşmaya devam edecekse bütün ailesinin hayatını alacağım"
Ryan, gözlerini açtı ama tam cevap vereceği anda devasa bir kar fırtınası bulundukları yeri doldurmaya başladı. Fenalık getiren sıcağın ardından buz gibi kar o kadar iyi gelmişti ki Ryan rahatlamış bir nefes aldı ama önündeki kadın bundan hoşlanmamış gibi duruyordu.
Slyvia, öfkeyle erkeğin önünde durdu. "Ne yaptığını sanıyorsun sen?" diye bağırdı.
Tam o anda önünde karlardan oluşmuş bir siluet belirdi. Olesia, hayatında hiç bu kadar öfkelendiğini hatırlamıyordu. "Bu savaşın sadece sen ve ben arasında olduğunu sanıyordum, Slyvia" dedi öfkeyle. On yıl boyunca arkasında durduğu sahte nezaketini bile kaybetmişti. "Bu işe onları karıştırman gerçekten çok büyük bir hata oldu senin için"
Slyvia, kaşlarını çatıp neler olduğunu anlamaya çalışarak onları izleyen erkeğe baktı. "Eğer kendini geri çekseydin bunlar olmayacaktı" dedi sakince. "Ama madem istiyorsun. Sevdiğin herkesi öldüreceğim, Olesia" dedi. "Bu genç adamdan başlayarak" ve sonra kayboldu.
Ryan, nefes nefese kendine gelmeye çalışıyordu. Neler olup bittiğini anlayamamıştı ama bunun Olesia ile ilgili bir şey olduğunu anlayabiliyordu. Onun hala hayatta olduğunu ve bir düşmanı olduğunu anlamıştı.
"Ryan"
Genç adam başını kaldırdı. Buzdan yapılmış bedene baktı. Kadın onun bir kol mesafesinde duruyordu. Kristal bedeninden hiçbir şey anlaşılmıyordu. Ryan kaşlarını çattı. "Olesia?"
"Kara Kapılara gelmelisin" dedi önündeki kadın. "Seni bekliyor olacağım. Kapılara geldiğin zaman adımı söyle. Aksi halde griffinler seni paramparça ederler" dedi. "Beni bul, Ryan" dedi ve bir anda yanında getirdiği tipiyle beraber yok oldu.
Ryan, yattığı yataktan fırlayarak kalktı. Odanın ısısı düşmüştü ancak bu seferde nefesinden buharlar çıkaracak kadar soğumuştu. Ryan, etrafına baktı ancak odasında yalnızdı. Peki, rüyası...
Genç adam öfkeyle ayağa fırladı ve odanın öbür ucuna gidip rom şişesini sertçe kafasına dikti. "Lanet olası cadılar" diye hırladı. Sonra dikkatini çeken bir şeye baktı. Omzunda hemen o kadının elini koyduğu yerde büyük kabarık bir el izi vardı. Eti yanmış, dağlanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORSAN SERİSİ 3. KİTAP- CADI
ActionHavada asılı kalan isim salonda büyük bir ağırlığa neden oldu birden. Ryan eliyle yüzünü sıvazladı. "Olesia'dan hiç haber aldınız mı?" diye sordu sakince. "Hayır" dedi Micah alaycı bir gülümsemeyle. "Alabileceğimizi sanmıyorum. Bir gün geri döneceği...