۝Bölüm 8: Çifte Bela

86 10 6
                                    

۝Bölüm 8: Çifte Bela

Ne demek beni götürmek? Nasıl yani? Hiçbir şey yapmayacak mıydı? Hemen kestirip atıyor muydu? Bize biçtiği değer bu muydu?

"Bekle!" diye seslendim onu durdurmak için. Lütfedip talimatım üzerine durdu ve tuttuğu kapı kolunu bıraktı. Çenemle aralık kalan kapıyı işaret ettiğimde kapıyı usulca örttü ve bana doğru birkaç adım yaklaştı. Yataktan olabildiğince ihtiyatlı bir şekilde kalktım ben de. Aramızda bir kol boyundan biraz daha az bir mesafe kalana dek ona yaklaşmaktan sakınmadım. "Bana bir açıklama borçlusun!" diye soludum. "Beni buraya kadar getirdikten sonra kenara atamazsın. Öylece gelip beni götüreceğini söyleyemezsin."

Yorgun gözleri beni inceledi. "Hayır," dediğinde yanlış anlamış olabileceğimi düşündüm ve devam etmesi için bekledim. Başını belli belirsiz salladı. "Sana açıklama borçlu değilim, Leylifer. Ben değilim."

Tekrar gitmek için topukları üzerinde döndüğünde uzandım ve kolunu kavradım. Tutuşumu rahatlıkla etkisiz hale getirebileceğinin farkındaydım ama o yapmadı. Kuruyan çatlak dudaklarımı dilimle nemlendirdim. Konuşmak hala bir parça sıkıntı verse de geri kalmayacaktım. "Leylifer bana aşık olmuş, hadi onu hamile bırakayım." diye çıkıştım onun sesini taklit etmeye çalışarak. "Leylifer, ailesini benim için bırakmış. Hadi buna onu pişman edeyim. Leylifer hafızasını yitirmiş. Hadi önce onunla ilgileniyormuş gibi umurumdaymış gibi yapayım, ardından da k**ına tekmeyi bas-"

"Kelimelerine dikkat et."

"Anlamıyorum." dedim kolunu tutan elim düşerken. "Tek yapmanız gereken... Tek yapman gereken karşıma geçip doğru düzgün her şeyi anlatmaktı. Bu yaptıklarınızı aklım almıyor. Oyun oynamakla ne geçecek eline? Kim olduğunu bilmeden daha rahat ettiğimi mi düşünüyorsun?" Bacaklarım daha fazla ağırlığımı kaldırmayı reddettiğinde birkaç adım ötemdeki yatağın ucuna oturdum. "Bana gelip hesap soruyorsun. Onu neden sahiplenmediğimi neden korumadığımı neden sevmediğimi... Bunun benim için ne kadar zor olduğunu göremiyor musun? Bulunduğum durumun canımı ne kadar yaktığını hissedemiyor musun?" Saçma bir şekilde akan yaşlarımı bir hışımla sildim. Onun karşısında ağlamayacaktım. "Şimdi de gelmiş bana iyi hissedince hazırlan seni istediğin yere götüreceğim diyorsun. Neyim ben, denek falan mı?"

Dik dik yüzüne bakmaya devam ederken onun gözlerinde gördüğüm özlem ve acıyı reddettim. Kağan'ın dediklerine göre onun da canı yanıyordu. Benim öldüğümü görmüş ve aylarını benim ölü olduğumu düşünerek geçirmişti. Bu onu da yaralamıştı, her şeyin farkındaydım. Peki neden ona geldiğimizde bir yabancı gibi davranmış ve yeni tanışıyormuşuz gibi rol kesmişti? Bunun beni daha çok inciteceğinden bihaber miydi?

"Kabullenmiyorsun."

Dakikalar sonra nihayet konuştuğunda ağzından çıkan sözler beni daha çok öfkelendirdi. "Neyi kabullenmiyorum Allah'ın cezası! Daha karşıma geçip sana aşığım, biz birbirimizi seviyoruz bile diyemiyorsun. O bize ait, sizi kaybettiğimi düşünüyordum ama kahretsin ki bana döndüğün için çok mutluyum diyemiyorsun. Neden seninle konuşmak bu kadar zor? Neden her şeyi ortaya attığım yemlerle öğrenmek zorunda kalıyorum ben? Aklından geçen hiçbir şeyi benimle paylaşmıyorsun, tek yaptığın şey beni yargılamak. Ben günlerdir nasıl bir cehennemi tadıyorum onu bile bilmiyorsun."

"Buradaki tek masum sen değilsin, Leylifer. Seni... Seni kaybetmek, seni o şekilde boş bir beden olarak görmek-"

"Geri kazanmak için ne yaptın peki?"

Sonunda hıncımı alamayıp bağırdığımda konuşmayı unutan boğazım acımış kasılan diyaframım karın boşluğumdaki basıncı artırmıştı. Ufak bir sancı kasıklarıma tekrar yayıldığında içimden sayarak sakinleşmeye çalıştım. "Beni gördüğünden beri tek yaptığın şey beni yargılamak, aptal yerine koymak. Ben hiçbir şeyi inkar etmemiştim oysa. Bana bir kaza geçirdiğimi ve bunun sonunda da zehirlendiğimi söylediler. Aylar sonrasında bilincimi geri kazandığımda hafızam boştu. Hayatımdaki koca bir seneyi hatırlamıyordum. Tüm bunların yanında hayatta en çok sevdiğim insanı kaybettiğimi öğrendim. Babamı son kez görme fırsatım bile olmamışken onun yasını doyasıya yaşayamamışken bana hamile olduğumu söylediler. Ben tüm o çıkmazın ortasında bile hatırlamadığım halde seni bekledim. Aşık olduğum, beni gerçekten sevdiğine inandığım birinin bebeğini taşıdığıma o kadar emindim ki her gün gelmeni umdum. Çalan her telefonda bir haber bekledim. Açılan her kapıya baktım. Birileri fısır fısır konuşurken dikkat kesildim, belki ufak da olsa bir şey öğrenirim diye. Ama ölmüşüm ben! Kimse senin kollarında öldüğümü söylemedi bana. Mantıksızlığı görüyorsun değil mi? Senin kollarında ölmüşüm ama şu an kanlı canlı karşında duruyorum. Gerçekten böyle mi olmalıydı peki? Beni bulduğun için küçücük bir parça da olsa sevinmedin mi? Hiç yaşadığım için mutluluk duymadın mı?"

BULUTLARIN DİĞER YÜZÜ - 2 // TERAZİ (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin