۝Bölüm 18: Kıyamet

70 10 28
                                    

۝Bölüm 18: Kıyamet

Asu, oğlunu kucağına aldığında Hakan, Batı'ya olan yarı ciddi yarı alaycı bakışlarını çekip oğlunu ve Asuman'ı sevgiyle öptü. Hürkan yılların Hakan Kılıç'ın üstünde bir etkisi olmadığının kanaatine vardığında güldü. "Asla değişmiyorsun Hakan. Asla."

Diğerleri hazırlanmaya devam ederken Hakan gittikçe esprili doğasından sıyrılıyordu. "Sen benden büyüktün Hürkan ağabey, kıdem farkından sana pek dokunamadım. Ama bu kara kurdun benden daha çok çekeceği var." Gözlerindeki parıltıya renkli tutamların eklenmesiyle Asu'nun dirseğini yedi. "Agh! Güzelim bir sahip çık o koluna başına."

"Ben yokmuşum gibi konuşmasanız da çıksak artık."

"Bir dur be oğlum ya! Bu kadar alıngan mıydı bu velet?"

"Kamer'in bahsettiği şey bu galiba."

Gökhan Yıldırım'ın varlığından çok sözlerinin ağır etkisi gündeme bomba gibi düştü. Hakan ve Batı, onun bahsettiği konuyu hemen anlarken Hürkan o sıralarda yeni doğan bebeği ve karısıyla ilgilendiğinden mevzu bahis olandan çok uzaktı. Asu, söz konusu olayın öznesi olduğunu anladığında huysuzca kıpırdandı ve içgüdüsel olarak Hakan'a sokuldu. Onun sıcak gövdesine yaslanırken omzuna sarınan kol güven vericiydi. "Kamer neyden bahsetti ki?"

Hakan, ağzını açıp Kamer'le konuştuklarını özetleyecekti ki Buse'nin gelmesiyle susup Asu'yu sakinleştirecek birkaç şey söyledi. En azından o gelene kadar bununla yetinmesini ve etrafı ateşe vermemesini umuyordu. Asu'nun aşık olduğu hırçın tabiatı bazen Kağan'dan bile sinir bozucu olabiliyordu.

"Yiğit hala uyuyor, ikizleri Ceyhun ve Pamir'e bırakıp geldim. Geç kalmadım umarım." Hürkan, Buse'nin panikleyişine karşın daha gergin olduklarını gizleyerek kapıyı gösterip peşinden çıktı. Batı'yla sözel atışmasını askıya alan Hakan'ın tam gaz devam etmesi uzun bir günün başlangıcıydı. İnden ayrılan kurtların geride bıraktıkları kıymetlilerinin çıkaracağı arbededen sadece birkaç saat öncesindelerdi, çok değil.

Ve o gün asla başladığı gibi bitmeyecekti.

Soluklana soluklana bir bacağını çapraz halde kendine çekip yumuşak pandufunu ayağına geçirirken Tezer ve Leyla'nın askıya alınan düğününden bahseden Ayça ve Leyla'yı dinliyordu. Sonunda giyme işini bitirdiğinde derince bir soluk bıraktı ancak biraz fazla sesliydi ki iki kadının da dikkatini kendine çekmişti. "Kamer, iyi misin? Ay, yoksa bebek mi geliyor? Bahar abla!"

"Sakın, sakın doğurayım deme! Ağabeyim başımızın etini yer, sakın Kamer!"

Leylifer eline pandufun diğer çiftini alıp onu giymeye başladı. "Ne doğurması kızlar ya. Önümde dağcı çantası gibi karnım var en ufak şeyde bile hareket etmek zor oluyor haliyle. Bir oturun." Leyla rahatlayıp geri yatağın ucuna oturduğunda Ayça, Leylifer'in ayakucuna geçip kavga dövüş pandufu elinden alıp giydirmeye başladı. Sonra da anne karnındaki yeğenini sevdi. "Şuna baksana, bu gidişle birkaç güne kalmaz alırız kucağımıza."

Leylifer huysuzca kıpırdandı. "Deme öyle, daha zamanımız var bizim."

Leyla onun gerginliğini anladığında ayaklanıp yanlarına gitti. "Eh, misler gibi koktuğumuza göre şimdi sıra geldi midemizi doldurmaya. En tatlı anne kahvaltıda özel bir şeyler istiyor mu bakalım?"

Leylifer normalde olsa bir şey istemediğini söyleyip geçiştirirdi ama Leyla öyle deyince bir anda gözünün önünden yığınla yemeğin görüntüsü uçuşmuştu. Dudaklarını ıslatarak ağzını şapırdattığınınsa farkında bile değildi. Leyla ve Ayça birbirine bakıp kıkırdadı. "Krep mi yapsak? Üzerine şöyle bol bol çikolata süreriz. Sonra süt ısıtırız, vanilya ve tarçın ekleriz. Omlet! Bol baharatlı bir omlet yaparız. Portakalın da tam mevsimi... Poğaça yapsak çok mu zaman alır? Ne? Kızlar niye öyle bakıyorsunuz?"

BULUTLARIN DİĞER YÜZÜ - 2 // TERAZİ (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin