yirmi sekiz

39.9K 2.4K 917
                                    

🔞‼️

Keyifli okumalar 🤍
(Düzenlendi)

**

Sevilmek için hep yumuşak başlı olup asla zeki olmamalıyım. Her zaman gülmeliyim ve herkesle aynı fikirde olmalıyım. Hep kibar ve dost canlısı davranmalıyım... Eskiden böyle düşünürdüm. Böyle bir insan olursam yargılanmayacağımı sanan aptalın tekiydim. Nasıl tahammül ediyordum? Ya da şu an hiçbir şeyi alttan alamayacak kadar tahammülsüz mü olmuştum? Ne ara bu kadar hata yapan bir insana dönüşmüştüm?

Fark etmeden gereğinden fazla olgunlaştığımı düşünüyordum. Yaşım daha yirmi altı bile değilken bu kadar kasvetli bir hayatı omuzlarımda taşıyordum. Bir yandan da düşününce artık kendime daha dürüst olabiliyordum. 'Böyle olmalısın' demek yerine 'ben böyleyim' diyebilmek de güzeldi.

"Evlat! Geldik. "

Dışarıya bakan gözlerimi taksiciye çevirdim. Daha sonra geldiğimiz yere bakıp cebimdeki tek nakiti uzattım. Adam yüzünü ekşiterek buruşuk kağıtlığı eline aldı. Ona boş boş baktıktan sonra kapıyı çarparak indim. Ayaklarımı sürerek girdiğim bahçe kapısından Bars'ın evine yürüdüm. Üç gündür yüzüme bakmayan, baksa da 'keşke bakmasa daha iyiydi' dedirten adam kim bilir beni nasıl bir suratla bekliyordu. Canımı sıkanlar listesinin başını Bars'ın bana sinirli olması çekiyordu. Korkağın teki olduğum için daha çok göreceğim bu tavra alışmam gerekiyordu belki de.

Söz ettiği gibi evi o hale getiren kişiyi bulmuş ve evin toparlanması için yardım etmişti. Ama bunun haricinde iki yabancı gibi davranıyordu. Bunun bu kadar canımı acıtacağını düşünemezdim. Bu tahmin edemeyeceğim kadar sancılı bir duyguydu.

Soğuktan kızaran elimle zile bastım. Bir süre bekledim.Kapıyı açan olmayınca tekrar bastım. Bu sefer fazla beklemeden açılan kapı ile bir adım geriledim. Soğuktan buharlaşan nefesimin görüş sağladığı kadarıyla uykulu yüzüne baktım. Boş bakışları beni görünce şaşkınlıkla açıldı. Daha sonra kaşların çatıp üzerimi süzdü.

"Ne işin var burada? "

Bu sefer kaşları çatılan ben olurken kafamı yana yatırıp gözlerini es geçen gözlerimi kehribarlarına diktim. Kararsız bir sesle konuştum:

"Beni sen çağırdın...bugün için. "

Kafasını benim gibi yana yatırdı. Hatırlamaya çalışıyordu. Ne olur hatırla Bars. Ne olur kalbime bu endişeyi düşürme.

"Ben mi çağırdım? Seni? "

Hatırlamadı. Ne attığı mesajı ne de ertesi günü uyarı niyetine dediği "Perşembe günü 17:00'de" sözlerini hatırlamadı.Endişeden elim ayağım titrerken gülmeye çalıştım. Başarılı olamayan mimiklerim onun beni süzen gözlerinde kayboldu. Ona sarılma isteğimi yok etmek için ellerimi yumruk yaptım.

"Ben... Yanlış hatırlıyorum sanırım. Bir şey konuşmak için gelmiştim. Rahatsız ettiysem özür dilerim. "

Kaçabilirdim. Nasıl olsa hatırlamıyor, diyip biraz daha korkularımdan kaçmayı seçebilir ve buradan siktir olup gidebilirdim. Ama onu bu halde bırakmaya ne kalbim ne de vicdanım el vermiyordu. Titreyen çeneme bakıp iç geçirdi.

"Geç içeriye. "

Sesi en az hava kadar soğuktu. Peşinden içeriye girdiğimde sıcak gören bedenim şimdiden rahatlamıştı. Montumu ve beremi çıkartıp astıktan sonra salona geçip oturdum. Mutfaktan iki kupayla çıkarken dudaklarımı yaladım. Kokusu burnuma dolan kahveyi uzattığında çekinerek elime aldım. Karşıma otururken ve bana bakışlarını dikerken kahveden bir yudum almak bile zordu. Acaba ne konuşacaktım bu halde!

Yaşıyoruz İnadına | GAY  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin