Sultan, Şeyma'nın ne demek istediğini anlayamadı. Selamlayıp içeriye girdi. Komidinin üstünde ki kitabı görüp sordu.
' Ne okuyorsunuz? '
Bekir kitabı kaldırıp Sultan'a gösterdi.
Sultan, ' Bu kitabı üç kere okudum çok güzel hikayeler var. Bir amca vardı köyde o bana kitap hediye ederdi, işte o vermişti kitabı bana. ' Dedi. Uzandı Bekir'in elinden kitabı almak için. Bekir'de ona kitabı uzattı ve Sultan kitabı açtı, sayfanın ucu kıvrılmış olan kısmında ki hikayeyi okumaya başladı. Sultan kapıdan girerken Şeyma'nın ' sen geldin abi ' derken ne demek istediğini şimdi anlayabilmişti. Yanakları kızarmıştı, bunu fark eden Şeyma gülmemek için kendini zor tutuyordu.
Şeyma ' Aç sende bir bölüm okusana bize. ' dedi.
Sultan başı ile onayladı ve masanın oradaki sandalyeye oturdu ve herhangi bir sayfayı açtı, okumaya başladı;
"Ölümsüzlük Ağacını Arayan Adam "
Bilginin biri, bir söyleşide, masala benzer bir olay anlattı. Dediğine göre, Hindistan'da bir ağaç varmış; kim o ağacın meyvesini yerse, ne yaşlanır, ne ölürmüş.
Padişahın biri bunu duydu; bu ağaca ve meyvesine âşık oldu. İş bilir, güvenilir adamlarından birini o ağacın meyvesini getirmek için Hindistan'a yolladı. Adam ağacı bulmak için yıllarca Hindistan'ın her yanını gezdi, dolaştı. Meyveyi bulmak için şehir şehir gezdi; ne ada bıraktı, ne dağ; ne ova bıraktı, ne çöl.
Kime sorduysa, bıyık altından güldüler ona:
"Allah aşkına! Akıllı adam böyle bir şey arar mı? Kesinlikle deli bu adam," diyorlardı.
Kimileri dövdü onu, kimileri de ermiş gözüyle baktı ona.
Yıllarca aradı, durdu. Padişah ona mal ve para gönderiyordu; yeter ki aradığını bulsun... ama aramasından hiçbir sonuç alamamıştı. Artık usanmış, yorulmuştu; geri dönmeye karar verdi. Hem ağlıyor, hem de gidiyordu.
Yolda adını ve ününü duyduğu bir şeyh vardı. Adam umutsuzca:
"Varayım huzuruna gideyim. Belki bana yardımcı olur..." dedi.
Yağmur gibi gözyaşı dökerek şeyhin yanına vardı:
"Efendim," dedi, "Bana acı ve yardım et; çok çaresizim!"
Şeyh:
"Derdini söyle bakalım... ne istiyorsun? Ne istedin de, ulaşamadın?"
Adam:
"Efendim, padişah beni bir ağaç bulmakla görevlendirdi. Eşi güç bulunur bir ağaç varmış. Onun meyvesi ölümsüzlük veriyormuş. Yıllarca aradım, ama insanların alaycı bakışlarından, aşağılanmadan başka bir şey bulamadım. Derdim bu!"
Şeyh güldü ve dedi ki:
"Sen şimdi bu ağacı mı arıyorsun?"
"Evet, efendim."
"A saf gönüllü adam! O senin aradığın, bilgi ağacıdır. Bilen kişinin bilgisidir. Sen yanlış yola girmişsin. Git padişahına söyle, bilgiye ve bilgiliye sarılsın."
Şaşkın adam, şeyhin yanından sevinçle kalktı, hemen yola koyuldu.
*
Sultan masanın üstündeki Akçaağaç'ın yapraklarını göstererek Bekir'e ' Bilgi ağacının yaprağı mı bu? ' diye sordu. Güldüler. ' Çok güzel yapraklarmış' diyerek incelemeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AKÇAAĞAÇ
Short StoryTek nefeste okuyabileceğiniz bir kısa roman ile kendimi sizlere tanıtmaya karar verdim. Bekir karakterimizin hastanede yaşadıkları, hastalığının zorlukları ve aşık olmasını konu alan hikayede; beklenmedik bir son bizi beklemektedir. Saf aşk nedir? S...