Sinirden yüzümün kıpkırmızı olduğunu hissedebiliyordum.
'Nasıl göründüğü gibi değil ya? Sen hepimizi aptal yerine koydun.''
''Biliyorum,çok özür dilerim.Lütfen kimseye söyleme.Siz benim tek arkadaşımsınız.'' dedi, kolumu tutarak.Kolumu çektim ve otele doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım.Daha önce hiç bu kadar sinirlendiğimi hatırlamıyordum.Önce Buluta ihanet etmiş canını yakmıştı, şimdi ise Ardanın canını yakıcaktı.İçeri girdiğimde kapıyı sertçe çarptım.Bunun üzerine Bulut uykudan uyandı.
''Ne oldu?''
''Bir şey olduğu yok.'' dedim, kestirip attım. Odama geçtim, kafamda derin düşüncelerle birlikte uyuyamayacağım netti. Vucüdum kadar kafamda yorgundu. Yatağa uzandım. Her şey ağzımdan dökülecek kelimelere bağlıydı ve gördüklerimi içimde tutman mümkün değildi.Sonunda her ne kadar üzülselerde bunu onların iyiliği için söylemeliydim.Yataktan doğruldum ve salona doğru yürümeye başladım.İç sesim bunun yanlış olduğunu söylesede bunu yapmak zorundaydım. Yoksa bir kıvılcım ile başlayan olay yangınla sonuçlanabilirdi. Bulut beni görünce doğruldu.
''Bir şey mi oldu?'' Karşısındaki koltuğa oturdum.
''Şey aslında.''
''Aslında ne?''
''Boşversene.'' dedim ve hızlıca koltuktan kalktım.
''Senin derdin ne?' dedi, tekrar uzandı. Derdimi bilseydi, eminim böyle tepki vermezdi.Yatak odasındaki beyaz perdeyi yavaşca kenara çektim. Kapıyı açıp balkona çıktım.Balkonda bir yemek masası ve koltuk vardı, koltuğa oturdum ve şehrin tüm güzelliğini seyretmeye başladım. Göz kamaştırıcı görünüyordu.Acaba Gökçenin bu şehri tercih etme nedeni sevgilisi miydi? Ya da ne zamandan beridir görüşüp Ardayı uyutuyordu. Göz kapaklarımın ağırlaşmasıyla beraber koltuğa uzandım.Kafamdaki derin düşüncelerden sıyrılacak kadar yorgundum.Gözlerimi yavaşca kapattım ve kendimi huzurlu uykunun kollarına bıraktım.
Güneşin rahatsız edici ışınları uyanmama neden oldu. Gözlerimi açtığımda güneş doğuyordu.Salona girdiğimde Bulut hala uyuyordu.Yatağımı topladıktan sonra valizden siyah zebra desenli salaş kazak ve kot şort çıkardım. Giydikten sonra altına dizlerime kadar uzanan kahverengi çizme geçirdim. Saçımı açık bırakmayı tercih ettim. Salona girdiğimde Bulut koltukta oturmuş televizyon izliyordu.
''Bugün Eyfel Kulesine gideceğiz.'' dedi. Normalde sevinçden yerimde duramazdım ama şimdi dünkü gördüklerim sayesinde doğru düzgün sevinemiyordum bile.
''Peki.'' demekle yetindim. Bulut bunun üzerine gözünü kıstı.
''Sende bir şeyler var.''
''Sadece hala yorgunum.'' Evet kafam oldukça yorgundu.
''Peki Disneyland'e gitsek?'' dedi.
''Boşversene.'' dedim. O sırada kapı çaldı. Gidip kapıyı açtım.Karşımda Arda ve Gökçen duruyordu.Gayet normal gözüküyorlardı.Belliki Gökçen ona söylememişti. Söylemesini beklemiyordum zaten.
''Buyrun.'' dedim.İçeri geçtiler.
''Hala uyanamadın mı Bulut?'' dedi, Arda alaycı tavırla. Bulut gözlerini ovmaya başladı.
''Bugünkü planımız ne?'' dedi,Gökçen. Acaba hiç vicdanında bir şey hissetmiyor muydu? Sanırım onun vicdan azabını ben çekiyordum.
''Eyfel Kulesi.'' dedi,Bulut.
''Peki siz hazırlanın kahvaltıya gidelim.'' dedi, Arda. Bunun üzerine ikisi odadan çıktılar.Bulut giyinirken yatak odasına geçtim.Valizden çıkardıklarımı tekrar toplamakla oyalanmaya başladım.Bulut içeri girdi. Kot gömleği ve mavi kotuyla hazır görünüyordu.Saçlarını yukarı doğru taramıştı.