Boşluk...
Kapkara bir boşluk...
Kalp atışlarımı bile hissedemeyeceğim kadar karanlık ve sessiz... Hani derler ya en çok sessizliğin sesi vardır diye... Sessizlik kulaklarımı sağır edecek boyuttaydı... Nefes alamıyordum... Sessizlik beni boğuyordu... Karanlık, ruhumu harcıyordu... Boşluk varlığımı yok ediyordu... Tükeniyordum...
Siyah en sevdiğim renkti... Aynı zamanda en korktuğum renk... Karanlıktan kaçamıyordum... Bende kırmızıyı koydum içine. Ama kayboldu... Mavi getirdim. O da silindi... Sarıysa hiç gelmedi...
Baştan denedim. Bir daha... Bir kez daha... ve bir kere daha... ama yine olmadı... Bende vazgeçtim...
Anladım ki bir kez karanlığa düşünce, bir daha renkler vücut bulmuyordu. Bende vazgeçtim... Bu kadardı... Karanlığı seçtim...
Arada bir uzaklarda parıltılar görüyordum. Uzanıyordum ama yetişemiyordum. Bakınca aslında elimi uzatsam yetişirim gibi geliyor, uzattığımdaysa ulaşılamayacak kadar uzak...
Vazgeçtim...
Bir şeyler hissediyordum vücudumda. Dokunuşlar... Ama kendime bakamıyor, bakmaya çalışsam da hiçbir şey göremiyordum.
Vazgeçtim...
Sesler duyuyordum. Ama anlam veremiyor, söylenenleri seçemiyordum.
Vazgeçtim...
Ne kadar kolaydı. Vazgeçmek. Omuz silkip devam etmek... Ne hüzün ne keder ne acı... vazgeçmek kolaydı ve... huzurlu mu demeliyim? Diyemem... Çünkü değildi. Rahat da değildi. Ama kolaydı. Tek güzelliği kolay olmasıydı.
Kolay, beni mutlu etmemişti ama. Madem mutlu etmiyordu, neden onu seçecektim? Asıl kolaydan vazgeçmeli, dedim...
Kolaydan vazgeçtim...
Renkleri koydum önüme, karanlıktan vazgeçtim. Uzaklara dokundum, parıltılar göz kırptı. Hissizlikten vazgeçtim. Kulak kesildim seslere, sessizlikten vazgeçtim...
İşte o an kalp atışlarım doldu kulaklarıma. Vücudum çekildi... Nefes aldım doya doya...
Huzurla doldu içim. Böyle mutluydum.
Bir süre sonra soğuğu hissettim, açtım gözlerimi. Rüzgar yalıyordu yüzümü. Dağıtıyordu saçlarımı. Pencere açıktı. Bir ses vardı. Kulağımın dibinde. Tiz ve uygun ritimlerle ötüyordu. Bip... bip... bip...
Sahi, neredeydim ben? Etrafıma bakıyordum ama tanıdık hiçbir şey yoktu. Baş ucumda öten şeye döndüm. Görünce şaşkınlıkla çattım kaşlarımı.
Yaşam ünitesi... Ne alaka Allah aşkına?
Başım ağrıyordu. Neden kimse yoktu burda? Alp? O neredeydi? Zihnime peşpeşe doluşan görüntüler acıyla kasılmama sebep olurken sol omzumda ve biraz daha aşağısında hissettiğim keskin acı sesli bir şekilde inlememe sebep olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hüznün Gözyaşları
RomanceKaranlık dünyasında kaybettikleriyle ruhundan bedel ödemiş genç bir kız, Kumsal... Çektiği acı onu paramparça etmiş... Güçlü bir karakteri olmasına rağmen, acısı gücünden beslenerek ele geçirmiş onu... Karanlık sandığı dünyası gerçek karanlıkla yüz...