Düşünmek...
Ne düşüneceğimi bilmiyordum...
Lanet olsun ne istediğimi bile bilmiyordum ki...
En iyisi bir süre hiçbirini düşünmemek. Kafa dinlemeye ihtiyacım varken bunlarla şişirmeme gerek yok diye düşünüyordum.
3 gündür düşünmeye çalışarak zaten iyice kafa patlatmıştım. Şimdiyse daha fazlasına gerek yoktu.
Okulum... Asıl düşünmem gereken okulumdu. Geçen sınavlara kendimi denemek için girmiştim. Yani ne durumda olduğumu görmek için. Aldığım puan beklentimin üstündeydi. Ama yine de üniversiteye gitmedim. Neden mi?
Çünkü, O'nunla çok az zamanımız vardı ve bu zamanı beraber geçirmek istemiştim. Her ne kadar itiraz etsede yine bildiğimi okumuştum. Asla da pişman olmamıştım.
8 aylık bir birlikteliğimiz vardı. Liseye gittiğimiz yıllarda tanışmıştık ve aynı yaştaydık. Ben yaşıtlarıma oranla daha olgun bir yapıya sahiptim. Elbette çocuk kalan bir tarafım vardı, hepimizin vardır. Ama Erdeniz'le kıyaslanırsak, olgun taraf hep ben olurdum. Bazen bundan şikayetçiydim ama yine de mutluydum. Ona gerçekten değer veriyordum. Onu seviyordum... Hastalığını öğrendikten sonra iki kat bağlanmıştım ona. Onsuz tek bir günü bile ayrı geçirmemiştik, tedavinin iyi bir sonuca varmadığını öğrenince...
Keşke annem olsaydı... Bana bir yol gösterirdi... Annemin yokluğunda babamla normal baba kızlardan daha da yakındık... Ama ona bu konuyu nasıl anlatabilirdim ki... Ne diyecektim? "Baba, ben Erdeniz'i unutamıyorum ama sizinde dediğiniz gibi hayatıma bir şekilde devam etmeliyim. Acaba Alp'in duygularına karşılık verip yeni bir sayfa açsam, Erdeniz'e haksızlık/saygısızlık/ihanet ediyor olur muyum?" mu diyecektim? Lanet olsun, nasıl bir çıkmaza girdim ben böyle...
Ne hissettiğimi bile hissedemez durumdaydım... Alp'i seviyordum elbette ama onun beni sevdiği gibi değil... Tamam, aramızda bir bağ vardı, evet ama sadece bu kadardı. Biz daha fazlası olamazdık ki...
Ben onun her zaman yanımda olmasını istiyordum... Ama o bana açıkça 'Eğer bana benim istediğim gibi karşılık vermezsen çeker giderim...' demişti... Tamam bir gün tekrar geri dönebileceği ihtimalinin olduğunu da söylemişti ama ben onun hiçbir yere gitmesini falan istemiyordum... Hep yanımda olmasını istiyordum...
Ama ona evet de diyemezdim ki... Ona onun istediği şekilde karşılık veremezdim. Sırf yanımda olmasını istiyorum diye, onu kandıramazdım. Umut veremezdim... Peki ne yapacaktım? Off, çıkmaza girdim diye boşa konuşmuyorum ben...
Kahvaltıdan sonra babamın yanına oturunca sanki bir sorun olduğunu anlamış gibi bana dönüp soru sorar gibi bakmaya başlamıştı. Boğazımı temizleyip zoraki bir şekilde gülümsedim. Ama tabi ki de bir sorun olduğunu anlayan babam, benim yapmacık gülümsememi yememişti...
"Şöyle bakmayı bırakıp bana neler olduğunu anlatacak mısın?" diyerek tek kaşını kaldırmıştı. Asıl soruyu duymazdan gelip nasıl başlayacağım konusunda düşünebilmek için zaman kazanmaya niyetlenmiş ve saçma bir şekilde cevap vermiştim.
"Nasıl bakıyormuşum?" içimdeki ben, bana kaşlarını çatarak onaylamayan hareketler sergilerken bende aptal sorum yüzünden kendime sövüyordum...
"Yapma Kumsal. Uzatma da neler olduğunu anlat. Böyle yapmanı sevmediğimi biliyorsun..." gözlerimi babamın beklenti dolu bakışlarından kaçırıp önümde birleştirdiğim parmaklarıma diktim.
"Çok acınası bir durumdayım baba ve içimi dökmeye ihtiyacım var sanırım..." dediğimde anlayışla başını salladı. Bana doğru uzanıp elimi ellerinin arasına alıp dinleme pozisyonunu aldı. Şimdi her şeyi anlatmamın zamanıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hüznün Gözyaşları
RomanceKaranlık dünyasında kaybettikleriyle ruhundan bedel ödemiş genç bir kız, Kumsal... Çektiği acı onu paramparça etmiş... Güçlü bir karakteri olmasına rağmen, acısı gücünden beslenerek ele geçirmiş onu... Karanlık sandığı dünyası gerçek karanlıkla yüz...