4.Bölüm

261 101 0
                                    

Bu sabah dünün aksine daha iyi hissediyordum. Aslında her sabah bir öncekin günden daha iyi hissediyordum. Bu iyi bir şeydi. Toparlanabildiğimin bir kanıtıydı ve bunu gördükçe daha da iyi hissediyordum. Mutluydum ve yeni bir sayfa açmıştım. Bunu başarmıştım. 

O geceden sonra 1 hafta geçmişti. Alp beni öpmüştü. O an hiçbir şey hissetmemiştim. Yani daha doğrusu kötü bir şey hissetmemiştim. Hatta ona karşılık vermiştim. Alkolün etkisiyle bunun olduğunu biliyordum. Ama Ebru tam aksini iddia ediyordu. Yok neymiş ben alkolü bahane ediyormuşum da, istemiyor olsaymışım geri çekilirmişim de... Karşılık verdiğim için bu öpücük hoşuma gitmiş... Utanmasa bir daha olsa bir daha öpeceğimi söyleyecekti. Neyse ki bu kadarına izin vermemiştim. Ama bu benim ender kızarmalarıma mani olmamıştı. 

Beni rahatsız eden bir şey daha vardı. O anı her düşündüğümde parmaklarım ben farkında olmadan dudaklarıma gidiyordu ve bu beni oldukça rahatsız ediyordu. Her ne kadar acımı dindirmeye çalışsam da bunu yapmak bana yanlış geliyordu. Onun arkasından iş çeviriyormuşum gibi, onun anısına ihanet ediyormuşum gibi hissediyordum. Acıma saygısızlık ediyormuşum gibi... Belki saçmalıyorum ama yine de öyle hissetmekten kendimi alıkoyamıyordum. 

Elbette alkol yüzündendi. Normal şartlarda olsa ona karşılık vermek yerine onu uyarırdım. Çünkü o ve ben.. Olmazdık... Düşüncesi bile beni rahatsız etmeye yetiyordu. Lanet olsun ne düşünüyordum ki, oda zaten normal şartlarda beni öpmezdi ki... O da alkolün etkisindeydi. Kapat çeneni Kumsal! Konuştukça saçmalıyorsun!.. 

Kahvaltıdan sonra odama çıktığımda telefonumun bildirim ışığı yanıp sönüyordu. Cevapsız aramalara girdiğimde başımın belasından kurtulamayacağımı anlamıştım. Eğer çağrısını görmezden gelirsem daha ısrarcı olup aramaktan vazgeçip evimi istila edecekti. Bu yüzden arama tuşuna basıp telefonu kulağıma götürdüm. Daha çalar çalmaz açmıştı. Anlaşılan telefonu elinde bekler vaziyette olduğuna göre önemli bir şeyler söyleyecekti. 

"Hey, neden cevap vermedin. İki saattir dikkat çekmemek için aramak yerine geri dönmeni bekledim. Hem de elim telefonda hazır bir şekilde..." yanaklarımı şişirip konuşmasının bitmesini beklemiştim. Sustuğunda abartıyla gözlerimi devirdim. 

"Anladım. Önemli olduğunu düşündüğün şeyler var ve söylemek için çatlamak üzeresin." dedim. Eminim o da bana gözlerini devirmişti. Derin bir nefes aldığını duydum. 

"Hiç bende ne yapayım. Oturuyorum öyle. Kevser Teyze geçen akşam benden özel tarifimi istemişti ya onu vereceğim. Dur bekle. Not aldığım kağıt odamda olmalı..." imayla zırvaladığı şeylere ilk önce anlam verememiştim ama sonradan yanında konuşması gereken şeyleri duymasını istemediği biri ya da birileri olduğunu anlamıştım. 

"Mesaj alındı, bekliyorum." onaylar gibi garip sesler çıkardıktan sonra kapı kapanma sesini duyduğumda odasına geldiğini anlamıştım. Bende neden ayakta dikiliyorum diye düşünüp yatağıma yayıldım. 

"Kumsal, ne oldu biliyor musun? Of şimdi hangisinden başlasam bilemedim. Dur şundan başlıyorum. Tamam, dinle şimdi. Bu sabah uyandığımda telefonuma mesaj geldi. Bil bakalım kimden?!" heyecanla sorarken hep böyle viyaklardı ve bu da benim telefonu kulağımdan iki metre uzaklaştırmama yetiyordu. Bir süre tahminde bulunmam için bekledi ama düşünmeme bile gerek yoktu. 

"Talha." diye yanıtladım düz bir sesle. Oda nefesini tutmuştu, bundan eminim. Zaten saniyeler sonra derin bir nefes bıraktığını duyunca, içimdeki Kumsal eliyle beni onaylar bir hareket yapmıştı baş parmağını kaldırarak. 

"Evet! Nasıl bildin?! Tahmin edemezsin diye düşünmedim değil..." 

"Yaa, ne demezsin. Zaten onun sana mesaj atacağı dünden belliydi. Sen kendin umutlanmamayı seçip karamsarlaştın. Bak şimdi de dediğime geldin. Senin aksine benim için şaşılacak bir durum değil." dedim ciddi ses tonumla.  

Hüznün GözyaşlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin