2.Bölüm

357 114 0
                                    

Babam... O benim hayatımda kalan tek varlık... O benim tutunabileceğim en güvenli dal... Sığınabileceğim en samimi en şefkatli tek insan...

Bir müddet yasımdan kafamı kaldırıp babama hiç bakmamıştım. Aklıma dahi gelmemişti. Ama bir süre önce benim yüzümden ne hale geldiğini görmüştüm. Yüzündeki her zaman gördüğüm o tebessüm yerini hüzne vermişti. Gözlerindeki artık endişeydi, korkuydu, üzüntüydü... Bunlar suratıma tokat gibi inerken değil de, başka bir duyguyu da barındırdığı gözlerine baktığımda gördüğüm acı beni yerle bir etmişti.

Ona bunları yaşatmaya hakkım yoktu. O adamı bile bu hale nasıl getirdim diye düşünüp duruyordum. Zaten sırf onun için bu lanet ilaçları içmeyi kabul ettim. Annemden sonra çok yıpranmıştı. Daha doğrusu bunları babaannem anlatırdı. Öyle çok yıpranmış ki eve bile gelmez olmuş. Bir ara kayıplara karışmış. O bir polisti ve o zamanlar ilk yaptığı şey mesleğini bırakmak olmuş. Babamın ne kadar çok acı çektiğini anlatmasını reddederdim çünkü bilmek istemiyordum. Onun ne kadar acı çektiğini öğrenmek bana bir şey kazandırmazdı. Her neyse...

Ona bunu yapmaya hakkım yok diye küvete iyice girmiş, başımıda suya sokmuştum.  Nefesimi yavaşça vermeye başlarken  gözlerimi de  kapatmıştım. Karar vermek zor değildi. Hatta çok bile beklemiştim. Ölümün bazıları için bir son olduğunu düşünmeleri şuan da bana çok anlamsız geliyordu. Ölüm bir son değil, beni için yeni bir başlangıçtı. Annemden sonra yıpranan babam için de bir başlangıç olacaktı.

Fakat bir süre sonra aklımdaki düşünceler yerini başka düşüncelere bıraktı. Zaten annemi kaybetmişti ve biz birbirimize söz vermiştik. Her ne olursa olsun birbirimize destek olacaktık. Asla bırakmayacaktık. Peki ya şuan ben ne yapıyorum? Ona verdiğim söze ihanet etmiş olmuyor muydum? Hadi o neyse... Peki ya babam... O ben bu haldeyken bu kadar çöküntüye uğradıysa, ben canıma kıydığımda ne olacaktı? Annemin intiharından sonra benimkini kaldırabilir miydi?

Ani bir hareketle yerimden kalkıp derin nefesler alıp veriyordum. Nefes alabilmek... Ne kadar tuhaf ki uzun zamandır bunu yapabildiğimin farkında bile değildim. Sanki yaşamla ölüm arasında kalmış gibiydim... Arafta gibi...

Sanki her gün bunu düzenli olarak yapıyormuşum gibi sakince hiç bir şey olmamış gibi küvetten kalktım. Küvetin tıpasını açıp suyun gidişini izlemeye başladım. Acaba kendimi bıraksam suda, içimdekileri de böyle alıp götürür müydü? Sanmıyorum... En azından babam için çabalamalıydım... Adım atacağım başlangıç için bir sona ihtiyacım yoktu. Hele ölümü hiç düşünmemeliydim. Bu arkamda bırakacağım insanlar için hayal kırıklığından ziyade bencillik olacaktı ve bu bana yakışmazdı.

Duştan sonra kurulanıp dolabımdan rastgele koyu bir pantolonla siyah boğazlı ince bir kazak alıp hızlı bir şekilde üzerimi giydim. Uzun saçlarımı iyice kurutup dağınık şekilde sağ omzumun üzerinde örüp minik bir tokayla bağlayıp bıraktım. Aynada kendimi izlerken normalde üzerime tam oturan dar pantolonum şimdi hafif potluk bırakıyordu. Yüzüme bakınca gözaltlarım beni rahatsız etmişti. Çekmecedeki makyaj çantamı çıkarıp kapatıcıyla işimi halledince kendimi daha iyi hissetmiştim. Makyaj yapmayı seviyordum. Ama aşırıya kaçmazdım. Hiçbir şey yapmasam bile eyeliner veya kalem + rimel sürerdim. Ama şimdi pekte canım istemiyordu.

Ceketimle çantamı alıp çıktım. Ebruların evi bize yakındı sadece birkaç sokak geçmem gerekiyordu o kadar. Telefonuma kulaklığımı takıp müzik dinlemeye başladım. Evanescence My İmmortal ı dinliyordum. Gözümden akan yaşı hızlı bir hareketle, etrafıma şaşkınlık ve telaşla bakarak silmiştim. Herhangi birinin beni bu halde görmesini istemiyordum. Gücümü henüz toplamışken, birinin bana acıyarak falan bakmasına tahammül edemezdim.

Hüznün GözyaşlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin