Merhaba arkadaşlar! :)) 1000 i geçmemizin şerefine elimden geldiğince uzun bir bölüm yazmaya çalıştım. Umarım beğenirsiniz :)
***
"Uzun zamandır bu işin peşini kovalıyordum. Onu ilk 8 ay önce gördüm. Güvenlik kamerasını etkisiz hale getirmeden 2 saniye önce. Defalarca izledim o görüntüyü. Onlarca kez yüzlerce kez..." babam karşımdaki sandalyeye oturmuş, hafifçe öne eğilmişti. Dirseklerini dizlerine dayamış, avuç içlerini birbirine sürtüyordu.
Ben söylediklerini hazmetmeye çalışırken, öbür yandan da onu izliyordum. İçim öfkeden mi yoksa hayal kırıklığından mıdır bilinmez, bomboş ve buz gibiydi. En azından Ebru odadan çıkmasaydı ondan güç alabilirdim.
"Hem işte, hem evde her vakit bulunca o görüntüleri izledim. Beynim bunu idrak etmeyi reddediyordu. Kabullenemedim ama daha sonraki araştırmalarda kullandığı isimler ve elime geçen fotoğraflar... ikna etti... sana söylemek istedim ama bir yandan da istemedim Kumsal. Onu böyle görmedense öldüğünü bilmen daha az acıtırdı." dedi kafasını kaldırıp bana bakarak.
"Benim yerime düşünüp yine benim yerime böyle bir karar aldın ve beni bu gerçekten mahrum bıraktın sen. Beni böyle mi düşünüyorsun? Eğer böyle düşünüyorsan, hiç düşünme tamam mı?" ses tonumu hiç yükseltmeden sakince söylemiştim tüm bunları. Hissetmem gereken öfke yerinde yoktu. Hissetmem gereken hayal kırıklığı. Acı... Kandırılmışlık hissi... Hiçbiri yoktu. Olması gerekmiyor muydu?
"Neden söylemedim anlamıyor musun? Onu öyle görmektense öldüğünü bilmeyi daha çok isterdim. 8 aydır neler yaşadığımı biliyor musun?" dolu dolu gözlerle baktı yine. " Onu ben buldum yatak odasında. Bileklerini kesmeden önce içtiği hap kutularını ben buldum." ayağa kalktı bağırmaya başladığında. "Kollarımda son nefesini vermeden önce, o lanet ambulansa ben bindirdim." yılların acısını çıkarmak istercesine vuruyordu göğsüne 'ben' derken. " Morgda ben vardım yanında. Gömülürken ben attım toprağını. Anlıyor musun?" durdu biraz ve sonra bana yaklaştı. Gözlerime bakarak yüzüme doğru eğildi. "Onun acısıyla ne kadar savaştığımı, onu özlemeyi bırakabilmek için yaptığım onca hatayı, ödeyemediğim kefaretleri. Benim yüzümden intihar etti diye veremediğim vicdan muhasebesi 8 ay önce indirdi tokatı suratıma."
Dayanamadım. Ayağa kalkıp sarıldım babama. Acılarını söküp alabilmem mümkünmüş gibi hapsettim kollarıma o adamı.
Ağladım. Ağladık baba kız. Öyle iç çekerek hıçkırarak ağladık. Dizlerim çözüldü sandım yığıldım kollarına.
"Kumsal iyi misin kızım? " dedi saçlarımı okşayıp. Yatağa yatırdı yarama baktı. Acıyordu. "Kanıyor. Ben doktoru çağırsam iyi olacak." tam kalkıyordu ki eline uzandım.
"Ne olur gitme baba. Yanımda kal. İyiyim ben kimseyi çağırma. Zaten sabah pansuman için gelecek doktor." babam itirazla bakarken ben ona yalvaran gözlerle bakıyordum. Dayanamadı, uzandı yanıma. Dikkatle göğsüne koydu başımı.
"Özür dilerim baba. Ben seni böyle üzmek istemedim ama içimde bu olanlar yüzünden ona karşı ne bir kin ne bir öfke... Hiçbir şey hissetmiyorum. Neden bilmiyorum ama hissedemiyorum. Ben buna öfkelendim. İçimdeki bu hissizliğe öfkelendim. Seni asla üzmek kırmak istemem. Affet ne olur." bana sarılı kolları biraz daha sıkı sarıldı.
"Ben sana hiç kırılmam. Bilirim sen beni anlarsın. Biz bunca sene aynı acıyı paylaştık seninle. Bir mutluluk yaşadıysak aynı mutluluğu paylaştık. Sen annesiz büyüdün ama bana ışık oldun. Yol gösterdin. Ben çok yanlış şeyler yaptım Kumsal çok..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hüznün Gözyaşları
RomanceKaranlık dünyasında kaybettikleriyle ruhundan bedel ödemiş genç bir kız, Kumsal... Çektiği acı onu paramparça etmiş... Güçlü bir karakteri olmasına rağmen, acısı gücünden beslenerek ele geçirmiş onu... Karanlık sandığı dünyası gerçek karanlıkla yüz...