Üçüncü bölümle karşınızdayım.
İyi okumalar...Yaklaşık beş saattir yoldaydık ve ben öylece oturuyordum. Yolculuğun nasıl geçtiğini soracak olursanız, anlatayım... Bazı eğelenceye mahkum kişiler, şu anda ayağa kalkmış halay çekiyorlardı. Bu hallerine gülmemek gerçekten elde değildi.
Dedikodu meraklılarının hepsi en öne dizilmiş sohbet ediyorlardı. Bunu önlerden gelen kahkaha ve sitem seslerinden anlayabiliyordum.
Kafa dinlemek isteyenlerin çoğu ise benim gibi arkaya dizilmişti. Tabii bu huzuru halay müziği bozuyordu ama neyse...
Aklıma takılan bir soru vardı. O çocuk... Onu hiç görememiştim. Aynı okulda okuyorduk, hatta müdürün oğluydu ama ortalarda görünmüyordu. Acaba bir daha görsem tanımam dedikleri şey bu muydu? Görüyordum ama onun o olduğunu bilmiyordum. Evet, farkındayım şu anda gerçekten saçmalıyordum! Yüzünü her ne kadar net göremesemde, karşıma çıksa tanırdım.
Ee o zaman neredeydi bu çocuk?
Yanlış anlaşılmasın, görmek istediğimden değil. Bırakın görmeyi ben onunla aynı ortamda bile olmak istemiyordum. Ama en yakınımda olan çocuğu görememek garipti.
O sırada herkese 'şükür!' dedirten anonsun duyulmasıyla düşüncelerimden kurtuldum.
-Aracımız İstanbul'a gelmiştir. Herkes hazırlansın! Birazdan otelimize varacağız!
Herkesten mutluluk nidaları yayılırken bende içimden koca bir 'Oh!'çektim. Ardından çıkardığım montumu giyindim ve kulaklıkla telefonumu cebime sıkıştırdım. O sırada otobüs durdu ve araçtan teker teker inildi. Bagajlardan çıkarılan bavullar arasında kendi bavulumu bulmaya çalıştım. O sırada köşedeki siyah bavulumu görmem ile yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu. Hızla bavulumu alarak beklemeye başladım.
Gözlerim, karşımdaki otele değdiğinde onu baştan aşağı süzdüm. Gri renklerin ağırlıklı olduğu, sade ve aynı zamanda şık bir oteldi. Ancak diğer otellere göre biraz küçüktü. Sanırım kafa dinlemek için gelinen bir yerdi çünkü etrafta hiç ev görünmüyordu. Ayrıca burası tamamen ormandı. Yani şöyle düşünün, her tarafın ağaç olduğu ormanda, sadece bir ev... Evden dışarıya adım attığınız an, sizi sadece ağaçlar karşılıyor. Görünürde ne yol, ne de bir patika var.
"Herkes buraya baksın!" Gelen sesle beraber gözlerimi otelden çektim ve konuşan kişiye baktım.
"Evet çocuklar, İstanbul'dayız! Ne yalan söyleyeyim en az bende sizin kadar heyecanlıyım." Bu müdürdü. Serkan Acar... Asaleti gözler önündeydi ve bunu bizlere sunmaktan hiç çekinmiyor gibiydi.
"Aklınızda soru işaretlerinin olduğunun farkındayım. Ancak inanın bana, burada çok iyi zaman geçireceksiniz. Öncelikle söylemeliyim ki, oteli sizler için kapatmış bulunmaktayız. Yani bizim dışımızda otelimizde hiç kimse olmayacak." Yan taraflardan gelen sevinç sesleriye müdür bir an duraksadı. Ardından konuşmasına devam etti,
"Şu an ne yapacağımıza gelecek olursak; hepinizi tek tek otelimize yerleştireceğiz. Ardından sizlere mola zamanı vereceğiz ve o sırada ister oteli gezin, ister duş alın orası size kalmış." dedi. Ardından boğazını temizleyerek konuşmasına devam etti,
"Herkesin kendisine ait odası olacak. Kargaşa çıkmasın diye yerlerinizi şimdiden belirledik. Bunu girişteki duvara asılı kağıtlardan öğrenebilirsiniz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NO:24| Karanlık
Teen FictionBambaşka bir şehire taşınarak sıradanlığı kaybeden genç kız, tanıştığı üç çocukla beraber adım adım felakete ilerliyordu. Çünkü gittikleri gezi, onları çıkılmaz bir bataklığa sürüklüyordu. Ve bu bataklıkta kurallar basitti; kurtul ya da öl... Onlar...