Öğrencilerin çoğu, ayağa kalkmış müziksiz bir şekilde dans ediyordu ve hepsinin de eğlenceleri yüzlerinden okunuyordu. Buna kısa bir göz devirip onları izlemeye devam ettim. Elimden geldiğince sessiz durmaya çalışıyordum. Yapacağım en ufak şey, tüm planı mahvedebilirdi.
O sırada ortam birden kendini sessizliğe bıraktı. Bunun üzerine anladım ki, eğlenceleri son bulmuştu. Herkes, yavaş yavaş yatmaya hazırlanıyordu. İşte şimdi tam vakti, diye geçirdim içimden. Ufak hareketlerle saklandığım alandan çıktım. Kamp alanına baktığımda kenarda duran kızı fark ettim. Kızın arkası dönüktü ve beni görmesi neredeyse imkansızdı. Avımı bulduğumu düşünerek bıyık altı gülümsedim.
Yavaşça yanına doğru ilerledim. Etrafıma göz gezdirdiğimde, kimsenin bu tarafa bakmadığını fark ettim. Bunun üzerine, arkası dönük olan kızı hızlıca tuttum ve ağzını elimle kapattım. Ardından onu ormana doğru çekerek karanlıkta görünmemizi sağladım.
Kollarımın arasında yavru bir ceylan gibi çırpınan kıza baktım.
"Şşt. Korkma. Her şey güzel olacak." dedim fısıldayarak.
Onu yavaş yavaş ormanın içine doğru çekerken, birden avucumun içini ısırdı. Bunun üzerine acıyla elimi ağzından çektim. Kız, bunu fırsat bilerek kulakları yırtacak şekilde bir çığlık attı.
"Aptal!" diye kükredim. "Bana bunu yaptırmak zorunda kaldın!" Tam o sırada bir çığlık daha atıp var gücüyle koşmaya başladı. Ancak ben ondan hızlı davranıp cebimdeki eteri peçeteye sürerek kızın burnuna tuttum. Çok geçmeden kız, kollarımın arasında yavaşça yere yığıldı.
Derin'den...
Telaş içerisinde etrafıma bakındım. Bu sesi umursamalı mıydım, yoksa görmezden mi gelmeliydim bilmiyordum. Ama belki de çığlığın sahibi, şu anda kurtarılmayı bekliyordu ve benimse ona yardım etmem gerekiyordu.Peki ya nasıl?
Aklıma bizim kamptakilere söyleme fikri gelince, hızlıca arkamı döndüm. Ancak hiç kimse yoktu. Herkes çadırında, güzel bir uyku çekiyordu. Umutsuzca derin bir iç çektim. Gece vakti, kimin hangi çadırda olduğunu bilmeden, 'merhaba ben geldim!' diye onları uyandıramazdım. Belki de gireceğim çadırda hiç istemediğim bir manzaraya şahit olacaktım. Umarım, diye geçirdim içimden. Umarım iyisindir...
Ardından çadırıma girerek, zorda olsa kendimi uykunun kollarına bıraktım...
Ertesi sabah...
Kahvaltımı yapmış ve bir kenarda görevlilerin bizi almasını bekliyordum. Tıpkı herkes gibi... Sonunda şu lanet olası yerden kurtuluyorduk. Çünkü burası artık gerçekten tehlikeli olmaya başlamıştı. Özelliklede dün gece duyduğum çığlıktan sonra. Bunu henüz kimseye anlatmamıştım ve anlatmalı mıydım bilmiyordum. Bana inanacaklarını sanmıyordum. Büyük ihtimalle bir hayvan sesi, veya bir ağaç sesi diye geçiştireceklerdi. Ama ben emindim. Bu ses, insandan gelmişti.O sırada gelen sesle düşüncelerimden kurtuldum.
"Hey! Herkes buraya toplansın!" Bu Arda'ydı. Onunla aynı grupta olduğumuzu yeni fark etmeme mi şaşırsam yoksa bu telaşlı tavrına mı, bilemedim.
"Ne oluyor Arda?" diye sordu Berk. O da herkes gibi merakla Arda'ya bakıyordu. Arda, derin bir soluk aldı. Ardından hepimizin merak ettiği açıklamayı yaptı,
"Diğer kamplardan bir kız," Başını eğdi. "Kaybolmuş." Şok içinde Arda'ya baktık. Yine birisi kaybolmuştu. Bir kız daha... Artık bunun gerçek bir kayboluş olduğuna, kendime inandıramıyordum.
"Emin misin? Sen nereden biliyorsun?" diye sordu bir çocuk şaşkınlıkla.
"Ormanda bir arkadaşımla karşılaştık. O söyledi. Nazlı, yani kaybolan kız, onların kampındaymış."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NO:24| Karanlık
Teen FictionBambaşka bir şehire taşınarak sıradanlığı kaybeden genç kız, tanıştığı üç çocukla beraber adım adım felakete ilerliyordu. Çünkü gittikleri gezi, onları çıkılmaz bir bataklığa sürüklüyordu. Ve bu bataklıkta kurallar basitti; kurtul ya da öl... Onlar...