O kadar basit söyleniyordu ki bu cümle, kaybolmak. Oysa içinde öyle şeyler barındırıyordu ki kanınız dururdu. Belki kaçtı, belki de kaçırıldı. Belki sağ ve belki de ölü...
Şaşkınlık içerisinde çocuğa bakıyordum. Bu koskocaman ormanda nereye kaybolmuş olabilirdi? Ve nasıl kaybolmuş olabilirdi?
"Kayboldu derken?" diye sordu Ege. Karşımızdaki çocuk anlaşılan çok korkmuştu. Çünkü yüzü bembeyazdı.
"Kamp alanında otururken bir kişinin eksik olduğunu fark ettik." diye açıkladı.
"Ne zamandan beri?" diye sordu Bulut. Yüzünde ne endişe vardı ne de korku. Sanki her şey normalmiş gibi rahattı. Gerçekten böyle bir konuda, nasıl bu kadar rahat olabiliyordu?! Bir kız kaybolmuştu, hem de kocaman ormanda!
"Neredeyse iki saat oldu. Kampımız onu arıyor." dedi çocuk. Ayrıca iki saattir kayıptı! İnsan ister istemez tedirgin oluyordu. Ama onda hiçbir tedirginlik yok gibiydi.
"Nasıl oldu? Yani hiç mi görmediniz kızı giderken?" dedi Aras. O da en az benim kadar şaşkındı. Çocuk olumsuz anlamda başını salladı.
"Kimse hiçbir şey görmemiş." İnanılır gibi değildi! Nasıl kimse bir şey görmezdi? Bu kız bir anda yok olmadı ya!
"Emir kamp alanına dön." dedi Bulut otoriter bir sesle. Söylediği şeyle kaşlarımı çattım.
"Nasıl yani, kızı aramayacak mıyız?" diye sordum.
"Hayır." dedi. Ne demek hayır?
"Niye hayır?" Bulut sabır istercesine derin bir nefes aldı. Ardından konuştu,
"Çünkü bir kişinin daha kaybolmasını istemeyiz, öyle değil mi Derin?!" Bunu söylerken sesi, 'kapa çeneni' der gibi çıkmıştı. Şimdi sırası değil, diye geçirdim içimden. Şimdi tartışmanın hiç sırası değil.
Bulut çocuğa döndü ve tekrardan otoriter bir sesle konuştu,
"Herkesi kamp alanına topla. Kimse oradan ayrılmayacak yoksa bunu senden bilirim." Çocuk öylece Bulut'ta baktı. "Emir yürü." dedi Bulut. Bunun üzerine Emir hızlıca arkasını döndü ve gözden kayboldu.
"Kız nasıl çıkacak ortaya oğlum? Kendi kendine çıkamaz ya! Birilerinin araması gerekmiyor mu?" Şu anda Aras'ın kafasını tutup alnının ortasından öpmek istiyordum. Tam da içimdeki düşünceleri söylemişti.
"Bunun cevabını vermiştim." dedi Bulut ve hızlıca arkasını dönüp yürümeye başladı. Keşke nereye gittiğini söyleseydi de, nereye sürüklendiğimizi öğrenseydik. Çünkü Bulut Bey nereye, biz oraya (!)
Kamp alanına girdiğimizde, Bulut'un amacının bizim gruptan birilerinin kaybolmasını engellemek olduğunu anlamıştım. Akıllıcaydı.Gözlerim Bulut'a kaydığında Ege'ye bir şeyler söylediğini fark ettim. Ne olduğunu anlamak için bir adım attığımda gözler benim üzerime çevrildi.
"Anlaşılan annen sana gerçekten birilerini gizlice dinlememen gerektiğini öğretmemiş." dedi Bulut. "Ama işimize yarayabilirsin." Söylediği şeyle beraber yüzümü buruşturdum. İşimize yarayabilirsin de neyin nesiydi? Karşısında eşya vardı sanki(!)
"Berk'e olanları anlat." dedi.
"Neden ben anlatıyorum?" diye sordum. Bulut, kaşlarını kaldırdı ve konuştu,
"Neden hâlâ buradasın?" Sakin olmak istercesine derin bir nefes aldım. Ardından hiçbir şey demeden arkamı döndüm ve Berk'in olduğu tarafa doğru ilerledim. Berk, çadır kurmakla uğraşıyordu. Anlaşılan henüz çadır işi bitmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NO:24| Karanlık
Teen FictionBambaşka bir şehire taşınarak sıradanlığı kaybeden genç kız, tanıştığı üç çocukla beraber adım adım felakete ilerliyordu. Çünkü gittikleri gezi, onları çıkılmaz bir bataklığa sürüklüyordu. Ve bu bataklıkta kurallar basitti; kurtul ya da öl... Onlar...