Ben umudun değerini, çoğu şey gibi kaybettiğimde anlamıştım. Şu karanlık yolda, tek umudumun borular olduğunu farkettiğim an anlamıştım yani. Şu an ne mi yapıyorduk? Çok şaşırtıcıdır ki(!) yürüyorduk! Evet aynen dediğim gibi yürüyorduk. Ama bir diğer önceki yürümenin aksine bu sefer bir boruyu takip ediyorduk.
Planımız şuydu -daha doğrusu benim planım. Çünkü Bulut bu fikre karamsarlıkla bakmıştı- ; tavandaki su damlayan ve sonsuzmuş gibi uzayan boruyu takip ederek çıkışa ulaşmaktı. Belki de yolun sonunda boru bizi çıkışa değil, boş bir duvara ulaştıracaktı. Ama yinede denemeye değerdi. Sonuçta beyazı görünür kılan şey siyahtı. Siyah olmasaydı beyaz da olmazdı, öyle değil mi?
"Fazla hayalcisin." dedi bir ses. O sesin geldiği yöne doğru kafamı çevirdim.
"Sende fazla kötümser." dedim. Bulut alayla güldü.
"Biz ona gerçekçi desek daha doğru olur." Sinirle yüzüne baktım. Bu kadar şikayet edecekse gelmeseydi. Ben ona ayrı yollardan gidelim demiştim ama o burun kıvırmakla yetinmişti. Ve şimdide fazla hayalcisin diye konuşuyordu! Bu yaptığının akla kalır bir yanı yoktu resmen!
"Sana gel diye ısrar etmedim. Benimle gelmeyi sen tercih ettin."
"Senin için değil." dedi ve suratıma baktı. "Başarısız olduğunda yüzünün halini görmek istediğimden." Bu söylediği şey üzerine öfkeyle önüme döndüm ve yürümeye devam ettim. Ama bu sefer adımlarımı daha da hızlandırdım.
O sırada arkamda kalan Bulut'un sesini işitmemle daha hızlı yürümeye başladım. "Dur!" dedi.
"Hayır!" dedim arkama bile bakmadan. "Ben senin gibi umutsuz vaka değilim! Başarılı olduğumda bende senin yüz ifadeni çok me-" O sırada ağzımın kapanmasıyla sözüm yarıda kesildi. Ne olduğunu anlamadan sırtım sertçe duvara çarpıldı.
"Sesini çıkartma sakın!" dedi Bulut. Ne yapmaya çalıştığını anlamasam da kollarının arasında çırpınmaya devam ettim.
"Çırpınmayı kes gerizekalı!" Tam ona vuracağım sırada koridordan gelen bir ses bunu engelledi. Kaskatı kesilmiş bir halde Bulut'un gözlerine baktım. Şimdi anlıyordum neden beni susturmaya çalıştığını. Peki ya o sesin sahibi kimdi?
Kalbimin atışı giderek yükselirken, benimse tek yapabildiğim şey kıpırdamadan durmaktı. Tamda Bulut'un istediği gibi... O sırada bir ses daha duymamla kafamı yan tarafa doğru çevirdim. Duvardan ötürü onu göremiyordum ancak adım seslerinden buraya doğru yaklaştığını duyabiliyordum.
Sanırım bir kişi değildi. Bunu, adım ve konuşma seslerinden anlamıştım. Ne yapacağız dercesine Bulut'un gözlerine baktım. O ise kendini seslere odaklamıştı. Sanki bir şeye emin olmak istiyor gibiydi. Adım sesleri daha da yaklaşırken Bulut'un ağzımdaki eli bir anda çekildi ve duvarın ilerisine doğru rahatça ilerledi. Şok içerisinde arkasından bakakaldım.
"Ne yapıyorsun?" diye fısıldadım. Ancak Bulut beni umursamadan yürümeye devam etti. Bu çocuk resmen delirmişti! Bir kaç adım daha atarsa, seslerin sahibi ile karşılaşacaktı ve onların kim olduklarını bile bilmiyorduk.
"Bulut, delirdin mi sen?! Ne yapıyorsun?" Ancak Bulut durmadı. Hatta benim aksime hiç sessiz olmayacak bir biçimde konuştu,
"Gel." Şaşkınca gitgide uzaklaşan suratına baktım. Ancak o bana bakmadan göremediğim kişilerle konuşmaya başladı.
"Ne işiniz var sizin burada?" diye sordu. Şok içinde kalakaldım. Ne yani Bulut onları tanıyor muydu? Bunun üzerine olduğum yerden hareketlenerek, ağır adımlarla yanına doğru ilerledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NO:24| Karanlık
Novela JuvenilBambaşka bir şehire taşınarak sıradanlığı kaybeden genç kız, tanıştığı üç çocukla beraber adım adım felakete ilerliyordu. Çünkü gittikleri gezi, onları çıkılmaz bir bataklığa sürüklüyordu. Ve bu bataklıkta kurallar basitti; kurtul ya da öl... Onlar...