-17-

39 2 0
                                    


Multimedia:KARAKTERLER

"Oyun oynayacak yaşımı çoktan geçtim" dedim  ve Poyraz'ı iterek salona, oradanda çıkış kapısına yöneldim.

Yolda durup taksi çağırdım. 2 dakika içinde geldi ve evin yolunu tarif edip camdan insanları izlemeye başladım.

Herkesin farklı hikayeleri vardı, kimisi güler yüzlü şen şakraktı, ama yalnız kaldığıda hıçkırıkları serbest kalıyordu. Kimisi ise buz gibi bir hava estiriyordu, ama fırtınayı geçince içindeki cennet size gülümsüyordu.

Adama kel derler ama hastalığa yakalandığını bilmeden. 14 yaşındaki kızın çocuğuna orospu çocuğu derler, tecavüze uğrandığını bilmeden. İnsanlar çok garip, en az hayatlar kadar.

Ve kesin olan birşey var, hikayeleri bilmeden lakap takmaya programlanmış bir milletiz.

Zamanım annemin yokluğunu kapatmaya çalışmakla geçmişti. Kimi zaman en ufak şeyde ağlıyordum, beni güçsüz olarak yargılayabilirsiniz. Ama dediğim gibi, hikayemi hiçbiriniz bilmiyorsunuz.

Çoğunuzun annesi hala hayatta,belki sırf bunun için anlayamazsınız.

Taksi durdu ve bende parayı ödeyip indim.

İlk iş olarak yüzümdeki boyalardan kurtuldum. Banyoya girdim  15 dakika durduktan sonra bornozumu alıp üstümü değiştirdim.

Pijamalarımı giydim ve topuz yaptım. Tam kitabımı önüme alıp okuyacaktın k biri aşağıdaki cama alacaklı gibi vurmaya başladı.

Aşağı indim. Pencerenin önüne geçtim ve karanlıkta bekleyen bedeni seçmeye çalıştım;POYRAZ.

Bana baktığı anda panjuru indirdim ve üfleyerek odama çıktım. Bu sefer kapıyı zorlamaya başladı. İlgilenmeden kitabımı okudum. Ama galiba tekme atmaya başlamıştı. Kıracaktı neredeyse hayvan!

Kulaklığımı takıp devam ettim. Sanki orada çalan, pardon tekmelenen bir kapı yokmuş gibi.

En sonunda sıkılıp uyumaya karar verdim. Ne yapabilirdi ki? Havlayan köpek ısırmaz diye boşuna demiş olamazlar bence.

--------

Dün nasıl bir yatma şekliyle uyuduysam heryerim tutulmuştu. Sanki bir el bana sarılmış gibi hissediyordum. Özellikle belim, feci ağrıyordu.

Birden odaki tek nefesin ben olmadığımı anladım, kafamı yana çevirdim; Poyraz!?

Hemen yumruklamaya başladım. İlk birkaç yumrukta uyanmadı ama en son gözlerini açmak zorunda kaldı.

"Ne yapıyorsun?"

"Asıl sen ne yapıyorsun benim yatağımda?!"

"Gecenin intikamı"

"Ya benim yanımda uyumanı istemiyorum"

"Gece çoktan geçti bilmem farkında mısın?"

"Defol git ya. Oyuncak gibi mi duruyorum oradan? Gece böylesin şimdi böyle. Karar ver bi!"

"Susta uyu yeni"

"Defolda git Poyraz"

"Emirleri ben verebilirim"

"Hadi ya kim söylüyor bunu!" ciddi anlamda sinirden ellerim titriyordu.

"Ben söylüyorum" sesinde inanılmaz bir umursamazlık vardı. Bu bile beni aşırı derecede kızdırıyordu.

"Senin söylediklerin umrumda değil"

Tam o anda kapı açıldı ve içeri babam girdi.  Yüzüne alaycı bir sırıtış yerleştirdi.

"Oo siz işi ilerletmişsiniz baya.."

İşte bu delirmem için son noktaydı. Tam cevap verecekken birden gözlerim karardı. Dengemi kaybettim sanırım. Ve ardından zor duyduğum buğulu 'EYLÜL!!' sözleri...

〽〽〽〽〽

POYRAZ'DAN...

Eylül birden kendini kaybetti ve yatağa yığıldı. Ne olduğunu anlamadan Yılmaz amca Eylül diye bağırdı ve yanaklarına vurmaya başladı.

Bense zaman kaybetmeden Eylül'ü alıp arabaya geçtim. Yılmaz amcada arkamdan geldi.

Annemide böyle kaybetmiştim. Birden, ne oluğunu anlamadan kapatmıştı gözlerini.

Ya Eylül'ü de böyle kaybedersem? O zaman ne olacaktı? Ne yapacaktım?

Hemen ACİL girişinde durup doktor aramaya başladım.

Bir sekreter yardımcı oldu ve Eylül'ü bakıma aldılar.  Bense dışarki camdan olanları izliyordum.

Eylül'ün cansız gözleri, beyazlayan yüzü, koluna takılan serum, maske...

İlk defa benim arabamdayken beni konuşturmaya çalışmamıştı. Ölüm sessizliği gibi susmuştu öylece.

Acaba ne olmuştu da biden bayılmıştı? En son sinirden köpürüyordu. Nöbet geçirmiş olabilir miydi?

Yılmaz Amca yanıma geldi ve banka oturdu.

Bende oturup elimi saçlarımın arasından canımı acıtmak için çekerek geçirdim.

Derin bir nefes aldım ve arkama yaslandım.

Eylül güçlüydü, ona birşey olmazdı...

Yılmaz Amca'nın telefonu çaldı ve dışarı çıktı. Panjuru kapattıklarından içeride ne olduğunu göremiyordum.

Bankın yanına geçtim ve beklemeye başladım. Ya birşey olursa? Ya Eylül... Ölürse?

İçeriden bir doktor çıktı. Direk yanına gittim.

"Ne olmuş? Önemli birşeyi var mı?"

"Yoğun bakıma alacağız , birşey söylemek için erken"

Yani daha birşey olmamıştı. Kapı açıldı ve içinden Eylül'ün yattığı yatağı çıkarıp yoğun bakıma koşturmaya başladılar. Tüm buyaşananlar tanıdık geliyordu.

5 yaşındaydım, annem babamla kavga ediyordu. Biden gözlerini kapatmıştı ve yere yığılmıştı, ben ne olduğunu anlamadan babam evden çıkıp gitmişti. Küçüktüm tabii, ağlamaya başlamıştım.

Telefonu alıp ananemi aramış, annemi hastaneye götürmüştük. İşte o da bu şekilde koşuşturularak yoğun bakıma alınmıştı. O ela gözleri son görüşümdü...

Eylül'le de aynısı olamazdı. Olduğum yere çöküp gözlerimi kapattım. Annemin ölüşü hayatımı tümüyle yokuşa sürmüştü. Babamla asla yakın olmamıştım. Hatta nefret ediyordum ondan.

10 yaşındayken başka bi kadınla annemi aldattığını öğrenmiştim. Sonra işte boşluk.

Çok küçükken başlamıştım yalnızlığa. Herkes koşup oynarken ben babamın siktiğimin işleriyle kendimi yaralıyordum. İşte sonra duygularımı kaybettim.

Kimse umrunda olmadı. İncitmek birilerini, limanım olmuştu. Kimi aglatmışım kimi üzmüşün umrumda değildi. Siktir olur gider hesabıyla ilerledim hep.

Taaki o güne kadar. Bu yıl başı Eylül'ü gördüm. Sürekli bizim gruba bakıp özellikle beni hayranlıkla izliyordu. İlk planım onu da diğerleri gibi paramparça yapıp bizden uzak durmasını sağlamaktı.

Sonra gözlerindeki ışığı gördüm. Bana sataşması hoşuma gitmişti. Ve daha çok zaman geçirme şansım olmuştu. Sadece onun yanında kabus görmeden uyuyabiliyordum.

Ve şimdi... Gene kabuslar beni sardı. Eğer o da giderse, umutlarımın hepsi bitmiş olacaktı. Hayatım eskisi gibi herkesi kırmakla devam edecekti.

Girdiği odadan çıkan bir doktor bana yöneldi.

"Epilepsi... Sinirlerin ani boşalmasından oluşan bir hastalık. Antiepileptik ilaçlarını kullanması gerekiyor, düzenli olarak. Ve ona üzüntü veren olaylardan ve kişilerden uzak durması lazım. Buna sen dikkat et delikanlı. Hastamızın birkaç işlemi kaldı, sonra biraz dinlenir, sende içeri girip onunla konuşmaya çalışırsın. Bilinç kaybını önlememiz lazım"

YA SONRA?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin