Her ficimin manidar ismi bu ficde de yerini alıyor bu bölümden itibaren. Kim olduğunu tahmin edersiniz zaten dksldksldkaldks.
Ve yine bir şarkıyla yazdım bölümümü. Bunu yapmayı çok sevdiğimi söylemişimdir eminim ki.
Aralar yine çok kopuk gibi hissetsem de bölüm içime sindi gibi çünkü ficime aşık bir malım. iyi okumalar diliyorum. Umarım beğenirsiniz.
××××××××××××××××××
Fransızların birinin adı Katherine diğerinin ki de Jonas'tı. Bir süredir böyle büyük bir şirket ile işbirliği yapmak istiyorlar ama tam olarak güvenebilecekleri bir şirket bulamıyorlardı. Uzun süredir de evliydiler ve ben bunu duyduğumda bir taraftan istemsizce rahatlarken diğer taraftan uzun süredir evli olmalarına rağmen epey genç gözüktüklerini düşünüyordum.
"Misafirperverliğinize hayran kaldık." dedi Katherine herkesin gözlerinin içine teker teker bakarak. Neşeli biriydi, gülümserken gözlerinin kenarlarında kaz ayakları oluşuyordu, bu onu daha bilge biri gibi gösteriyordu bana göre.
Dediklerini diğerlerine çevirdiğimde Bay Min de en az onun kadar heyecanla atılmıştı söze "Layık olduğunuz şeyleri yapmaya çalışıyoruz." demişti. Minho da gözlerini devirerek iyice yaslanmıştı sandalyesine.Bir süre sonra Katherine ve Jonas'ın yemeğe geç kalan yardımcıları da katıldığında asıl meselelere girebilmiştik. "Doyoung, bize Kore'de çok yardımcı oldu." dedi Jonas. Doyoung Çin'den Kore'ye taşınmıştı her şeyini geride bırakarak. Epey nazik birine benziyor, her şeyi büyük bir alçak gönüllülükle karşılıyordu.
Ortamın daha ciddi ve işvari olacağını beklerken, yemekler yedikçe daha da mayışıyordu herkes. Bay Min, inanılmaz derece kötü İngilizcesiyle Jonas ve Katherine ile sohbet yürütüyor, Jackson ona yanlış bir şey söylememesi adına göz kulak oluyordu. Ben Doyoung ile derin bir sohbete dalmışken, Minho restoranın tüm içki rezervini tüketmeye kendini adamışçasına içiyordu.
"Jisung gerçekten çok yakışıklı ve nazik biri." dedi Katherine "Eminim bir sevgilin vardır." diye devam etti. "Vardı. Ama yeni ayrıldım." dedim. Minho'nun şaşkın gözlerini üzerimde hissedebiliyordum. Ne yani o koluna sevgilisini alarak düğüne gelip üstüne beni onunla tanıştırabiliyor ama benim ondan sonra biriyle çıktığımı görünce de üzülüyor muydu?
Saçmalık.
"Ah, neyi kaybettiğinin farkında değil belli." diyerek eşine katıldı Jonas. Söyleme şekli hepimizi -Minho hariç hepimizi- güldürmüş, ortamı yumuşatmıştı.
Ortam Minho için sıkıcılaşmış olacak ki,
"Ben biraz bar kısmına geçiyorum izninizle." dedi ve kalkar kalkmaz tökezledi. Daha sabah kendisi bunun çok önemli bir toplantı olduğunu söylediği halde, görevini yerine getirmeyen tek insandı buradaki.Durumu kurtarmak adına ayağa kalkarak koluna girdim ve onunla gittim bar kısmına. Beraber birer tabureye oturduk, yere reçel döken çocuğunu azarlayan bir anne gibi hem kızgın hem şefkatli bir şekilde başladım konuşmaya
"Ne yapıyorsun? Bu kadar içmek niye? Hani çok önemliydi bu toplantı, bu mu senin önemli anlayışın?Aptal gibi yüzüme baktığında ne gibi bir bahane uyduracağını merak ediyordum.
"Yüzümü yumrukla Jisung. Defolup gitmemi söyle. Hep hata yaptığımı... Kır burnumu." dedi gözleri buğulanırken. Derin bir nefes alarak masaya geri döndüm ben de. Tam bir aptal gibi davranıyor, sinirlerimle oynuyordu. Cevap vermemiştim. Çünkü dediğini gerçekten yapardım cevap verseydim, bunu istiyordum.
Masaya döndüğümde herkesin endişeli bakışlarını tek bir cümle ile yatıştırabilmiştim."Sorun yok."
Gerçekten yok muydu sorun?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
two wrongs don't make a right ¬¬ minsung
FanficMinho'nun gözleri yavaşça kapanırken, onun güçlü görüntüsünün altındaki yorgun benliği düşündürttü beni. Her zaman dayanıklı ve güçlü gözüken bir yapısı olmuştu. Hiç kırılmaz, hiç üzülmez... Ama ben biliyordum ki en çok o üzülürdü yaşanan her şeye...