16 - iyi olur, hepimiz için

973 165 76
                                    

"Neredeydin baba? Uyandım ama yoktun." dedi kızım uykusu açılmış bir şekilde. Gerçeği mi söylemeliydim yoksa geçiştirmekle mi yetinmeliydim?

"Minho ile konuşmaya gittim." dedim dürüstçe ki söylemeseydim de elbet anlayacaktı, bunun farkındaydım. Ortamda sessizlik oluştuğunda, ne düşündüğünü tahmin ederek devam ettirdim konuşmamı "Onunla görüşme kararını tamamen sana bıraktığımı söyledim ona. İstersen bir daha karşımıza çıkmayacak." Bir süre bana bakmış, küçük adımlarla yanıma gelmiş ve kollarına boynuma doğru uzatmıştı. Ben de eğilerek izin vermiştim sarılmasına. Bir süre böyle kaldıktan sonra "Eğer onunla görüşmek istesem bu seni üzer mi?" demişti yüzünü boynuma gömerek.

Böyle bir şeyi nasıl düşünürdü? Hem de böyle düşünmemesi için elimden geleni yapmama rağmen...

"Kararı tamamen sana bıraktığımı ona söylemeden önce kendime anlattım Seunghee. Yapacağın hiçbir şey sana karşı olan sevgimi ya da düşüncelerimi değiştirmeyecek. Ayrıca nasıl bunun olabileceğini düşünürsün ki?" diyerek hızlı bir hamlede kucağıma almıştım onu. Adımlarımı odama doğru yönlendirirken konuşmuştu Seunghee "Ona çok kızgınım ama yine de bir şans vermek istiyorum. Gerçek bir 'aile' olalım istiyorum."

Kızımın hissettiklerini asla tam anlamıyla anlayamayacağımı biliyordum ama yine de aile olma arzusunu anlamlandırabiliyordum bir şekilde. Ben de gerçek bir aile olalım istiyordum, evimizde mutlu bir şekilde beraber olalım, geceleri yanımda o olsun istiyordum ama istediğimiz her şey olmuyordu hayatta. Umarım beraber olamasak da Seunghee için bir aile olabilirdik Minho ile.

"O zaman mesaj atarım Minho'ya." dedim Seunghee'yi yatağın eskiden Minho'nun doldurduğu tarafına yatırırken. "Beraber geçirmeniz gereken vakitler var."

Alelacele telefonumu alarak, heyecandan olacak ki titreyen ellerimle mesaj attım Minho'ya. Kaç yıl geçmesine rağmen hala liseli aşıklar gibi adını duyduğumda heyecanlanmak hiç büyümemişim gibi hissettiriyordu.

.
.
.

Bay Lee

Seunghee sana bir şans vermek istiyor.
İstersen yarın bize gel
Konuşalım

.
.
.

Bunun bize nasıl geleceği hakkında bir fikrim yoktu. Tek dileğim işi yüzümüze gözümüze bulaştırmamaktı. Kızım için mutlu bir son yazmak istiyordum, bizim için mutlu bir son...

Gece boyu yatağımda dönüp duruken Minho'nun yüzü vardı sadece gözlerimin önünde. Bana bakıyordu sanki, görüyordu beni, yeniden seviyordu belki...

.
.

Sabah gözlerimi zorlukla açtığımda saatin epey geç olduğunu fark etmiştim. Salondan gelen kahkaha sesleri hala uyuduğumu düşündürürken, bu kahkahanın sahibini adım gibi biliyordum.

Minho...

Kanlı canlı sandalyemde oturuyor, karşısında Seunghee ile bir şeye gülüyorlardı. Yanlarına gittiğimde güldükleri şeyin benim liseden kalma fotoğraflarım olduğunu gördüm. Ah, cidden bu ikisi ne kadar birbirlerine benzediklerini bir öğrenseler...

"Ha ha ha baya komikmiş." diyerek böldüm gülmelerini. Minho'nun kahkahasını duymayalı o kadar uzun zaman olmuştu ki, bu anı mahvetmemek için elimden geleni yapıyordum.

"Jisung, fotoğraflarını Seunghee'ye hiç göstermemişsin. Artık bir şeylerin açığa çıkması gerekiyordu." dedi ve yeniden gülmeye başladı Minho. Ardından lavaboya gitmek için izin istedi bizden. Bunu neden yaptığını çok iyi biliyordum.

Minho, ben, Changbin ve Chan oturuyoruz. Minho ile tanışalı çok olmamış ama beni hemen yakın arkadaşlarıyla tanıştırmak istiyor. Ardından küçük bir sessizlik anını kollayarak izin istiyor tuvalete gitmek için. Changbin'in Minho'yu izleyen bakışları nihayet bana döndüğünde konuşuyor hemen

"Ben tuvalete gidince Jisung'un ağzını ararsınız beni nasıl bulmuş, beğenmiş mi diye dedi Minho dün bize. Nasıl buldun Minho'yu?"

Minho gider gitmez sordum Seunghee'ye "Ne zaman geldi Minho? İyi gidiyor mu aranız?"

Gülümsedi ilk önce "Sandığımdan çok daha iyi. Birbirimize çok benziyoruz hiç fark etmiş miydin?" dedi ardından.

Defalarca kez.

"Kahvaltı etmek için de seni bekledik ayrıca. Bir de ona henüz bir hitap şekli seçemedim. Baba demek çok garip, Minho diye seslenemem çünkü kaba, abi demek daha da garip. Kim babasına abi der ki?" diyerek endişeyle sürdürdü sözlerini.

"Bence babaya alışana kadar Minho de. Dert etmez merak etme. Ayrı-" Minho'nun gelmesiyle cümlemi kesmek zorunda kalmıştım.

"Jisung izin verirsen bugün Seunghee'yi dışarı çıkarmak istiyorum. Ve yine tabii istersen akşam üçümüz bir yemeğe çıkalım." dedi Minho çekingence.

Minho tuvaletten çıkıyor. Heyecanlı bir şekilde yanıma koşarak sarılıyor bana. "Tuvalete girince zihnim açılıyor gibi hissediyorum, aklıma bir sürü fikir geliyor." diyor ve gülüyor. O kadar sevimli ki ben de gülüyorum bu haline. Ve yanağına küçük bir öpücük konduruyorum.

"Sanırım istemiyorsun... O zama-"

"Hayır dalmışım sadece. Çok isterim. İyi olur. Hepimiz için." dedim cümlelerimi hızlıca sıralayarak. Seunghee de bana endişeyle bakmış, kabul ettiğimde gülümsemişti ama hala endişe vardı gözlerinde.

"O zaman kahvaltıyı hazırlayalım." dedi ve mutfağa ilerledi Minho. Seunghee de peşinden gittiğinde mızıkçılık olmaması için gitmek zorunda kalmıştım ben de.

Minho eskiden beri çok güzel yemek yapardı. Ne zaman ortaya yemeklerle ilgili bir şey atılsa, Minho üstlenirdi o görevi. Hepimiz çok severdik yaptığı yemekleri.

Sanırım en çok ben severdim.

Aynı şu an mutfağımda olmasını sevdiğim gibi...

Aynı hayatımda olmasını sevdiğim gibi...

××××××

Sürekli dönüp dolaşıp aynı yere geliyormuşum gibi geliyor. Nasıl gidiyor?

two wrongs don't make a right ¬¬ minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin