Küçük bir soru sormam gerekiyor bölüme başlamadan önce. Bundan 2 bölüm sonrasını Jeongin'i anmak için toplanacakları bölüm olarak planladım ondan sonraki bölüm de Chan ve Jeongin'in geçmişini ve Jeongin öldükten sonra Chan'ın yaşadıklarını anlatacaktı -belki 2 bölüm olur Chan ve Jeongin bilemiyorum-
Soracağım şey şu : Chan ile Jeongin'in geçmişini, Jeongin'in ölüm yıl dönümü olacak bölümden önce mi yazayım sonra mı? Yani anmak için toplandıkları bölümde Chan'ın Jeongin ile nasıl tanıştığını, nasıl hissettiğini bilerek okumak daha mı iyi olur yoksa bunları daha sonra mı okumak istersiniz? Cevabınızı merakla bekliyorum, sizi seviyorum ve iyi okumalar diliyorum <3
××××××××××××
Yatağıma uzanıp tavana bakarken, Minho'nun yüzü vardı gözlerimin önünde. Hiçbir şeye anlam yükleyemiyordum artık. Yaptığı ya da söylediği hiçbir şeye...
Bir soğuktu bir sıcak, bir iyiydi bir kötü, bir yakındı bir uzak. Eğer bunlara bir anlam yükleyebilseydim belki daha iyi hissederdim.
Onu unuttuğumu düşünüyordum, onu bitirmeye çalışıyordum içimde, öldürmeye. Ama ben onu bitirmeden o, kendini bitirmiş ve beni de cenazesine davet etmişti.
Gece 3'e yaklaşırken sabah 8'de kalkmam gerektiğini kendime defalarca kez hatırlatarak, uyumaya çalıştım. Biraz da rüyamda Minho'yu tekrar görmeyi umarak. Yatakta döndüm, döndüm, sanırım sonunda uyumuşum çünkü sonrasını hatırlamıyorum.
Sabah 8'de alarm başımda ötmeden önce uyanan Sunghee'nin ağırlığını üzerimde hissettiğimde, istemsizce açtım gözlerimi.
"Baba ben acıktım. Hadi kalk!" bir yandan sızlanıp bir yandan üstümde tepinirken hızlı bir hareketle kalkıp onu da havaya kaldırdım.
"Ben de acıktım ve şimdi seni yiyeceğim."
Kahkahalarla başlayan günümüzü böyle devam ettirmeyi umarak kahvaltı hazırlamaya giriştik.
Ben ekmekleri kızartırken Seughee masaya bardak koyuyordu.
"Mmm ekmeğin tadı çok güzel" dediğinde gülümsedim. Yaptığım ve sevmediği hiçbir şey yoktu zaten.
"Okulda bir çocuk var. Benden hoşlanıyor, geçen gün kalemimi kaybetmiştim bana kalem aldı. Ama ben buna çok sinirlendim çünkü onun kalemine ihtiyacım yoktu. Bana bir şey alması beni rahatsız etti. O yüzden bana bugün biraz daha para veribilir misin ona geri ödeyeceğim."
Kızım gerçekten çok ama çok olgundu. Bu şeyleri benden öğrenmediği de kesindi."Al bakalım. Aferin sana, kimseye borçlu kalma. Kalemini de kendin al." Böyle bir şey söylediğimde Minho'nun atacağı bir bakış atarak kalktı masadan. Çok hızlı yemişti ve biliyordum ki elindeki para bir kalem almak için biraz fazlaydı.
Ben de odama geçerek üzerime Minho'nun beraber geçirdiğimiz ilk doğum günümde aldığı beyaz kazağı giydim ama sonra çok spor kaçtığından ötürü beyaz bir gömlekle değiştirmek zorunda kaldım. Kıyafet aramam uzun bir vakit alırken, yine aklıma dolan anıları engelleyemiyordum.
"Off hyung kıyafet seçmen hep çok uzun sürüyor." diyor Jeongin yüzünü buruşturarak. Bugün onun saçını maviye boyayacağız ama kuaförlere güvenmediğinden kendimiz yapmaya karar veriyoruz. Tabii ben epey yanlış bir karar olduğunu düşünüyorum, o ise hayalimdeki saçı...
"Hadi daha boya alacağız." diye bağırıyor. Ben de artık dayanamayarak kabinden çıkıyorum ve sinirle deneyemediğim kıyafetleri yerlerine asıyorum. O da peşimden geliyor. Yanıma sokuluyor, bir şey söyleyecek ama korkuyor. "Ee hiçbir şey almayacak mısın?" diyor sinirlendiğimin farkında olan bir şekilde. Sevimliliğine dayanamıyorum. "Boşver boya almaya gidelim." diyorum istemsizce gülümseyerek. O da gülümsüyor kocaman ve karşı koymuyor teklifime çünkü zaten saatlerdir bunu istiyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
two wrongs don't make a right ¬¬ minsung
Fiksi PenggemarMinho'nun gözleri yavaşça kapanırken, onun güçlü görüntüsünün altındaki yorgun benliği düşündürttü beni. Her zaman dayanıklı ve güçlü gözüken bir yapısı olmuştu. Hiç kırılmaz, hiç üzülmez... Ama ben biliyordum ki en çok o üzülürdü yaşanan her şeye...