Chase Atlantic - Devilish
BÖLÜM 6: YILANA SARILMA DURUMU
Yurda dönüş yolunda uğrayıp aldığım yemeklerle odaya girdiğimde Deniz'i yatağında uzanmış telefonuyla ilgilenirken buldum. Gözlerinden anladığım kadarıyla yeni uyanmıştı. Yeni uyandığı zamanlarda dünyanın en tatlı çocuğu gibi gelirdi gözüme. Minik elleriyle gözlerini kaşırken özellikle onu kendi çocuğummuş gibi severdim.
"Selamlar," dedim, ayağımla odanın kapısını kapatırken. Deniz sesimi duyduğunda bakışlarını bana çevirdi tatlı gülümsemesiyle. Gözleri elimdeki yemek poşetlerine kayınca gözleri tatlı bir anime karakteri gibi kocaman olmuştu.
"Evimin erkeği!" diye zıplayarak kalktı yatağından. Ne zaman onun hoşuna gidecek bir şeyler yapsam bir anda evinin erkeği oluyordum, tam da şimdi olduğu gibi. Gülerek ona bakıp elimdeki poşetleri yataklarımızın arasındaki sehpaya bırakıp ellerimi yıkamak için banyoya ilerledim. Hızlıca ellerimi yıkadıktan sonra yeniden odaya girdim. Deniz de bu sırada minik buzdolabımızdan kola ve buz çıkarmakla meşguldü. Zaten o dolabın yarısı kola yarısı da biradan oluşuyordu. Başka bir şeye de üç yıldır hiç ihtiyaç duymamıştık.
"Ee? Ne için çağırmış seni?" diye sordu, karşıma yerleşirken. Elindeki bardağın birini benim önüme bıraktı. Ben çoktan yemeklerimizi çıkarmıştım bile. O kendi tabaklarını önüne çekmiş ve pilavından biraz ağzına atmıştı.
"Kâbus'taki rolüm için. Oyuncuyla dublörü kaza geçirmişler. Bir ay sonraki gösteri için teklif sundu."
"Kabul etmedin tabii," dedi kendinden emin bir sesle. Mantıken gerçekten öyle olması gerekiyordu. Şerefsiz Uygar orada olmayıp beni gıcık etmese böyle bir yükün altına tabii ki girmeyecektim ama onun oradaki varlığı yine beynimi alıp cebime koymuştu. Ve bu yüzden aşırı yoğun geçecek bir ay beni bekliyordu.
Bu durumun beni ne kadar yoracağını hayal ettiğim an -aslında aklıma başka bir şey de gelmişti ama düşünmek istemiyordum- bana bir sıcaklık bastı ve serinlemek için kolama uzandım. Kocaman birkaç yudum alıp kendimi serinletmeye çalışırken Deniz bu halimi fark ederek gözlerini şaşkınlıkla kocaman açtı. Ağzı dolu olduğundan, "Kutay mal mısın sen?" dedi, yemekleri etrafa saçarak. Bir şey demeden önce poşetin içindeki peçeteyi çıkarıp ona uzattım ve önce ağzını ve yemek sıçrayan yerleri silmesini bekledim sakince.
"Ya dur baştan dinle. Hem olay sadece o da değil," dedim bakışlarımı yemeğime indirerek. "Ben bir bok daha yedim. Daha doğrusu yemek zorunda kaldım." Meraklı bir tavırla bana bakarken kısa bir süre önce yaşanan her şeyi sırayla ve eksiksiz anlattım. Sonlara doğru utancımdan ve sinirimden kıpkırmızı kesilmiştim. Gerçi yemeğin acısı da olabilirdi. Deniz'se söylediğim her cümlede 'hiiih' 'aaa' 'hgmm' gibi garip sesler çıkarıyordu. Uygar'ın onu öpmemi söylediğini söylediğimde ise öylesine büyük bir 'hiiiihh' demişti ki boğazına kaçan yemeği kurtarmak için vuruşlarımla sırtını delmem gerekmişti.
Ölümün kıyısından dönmüştü geri zekalı.
"Sonra da çıktım direkt yurda geldim zaten," dediğimde alt dudağını ısırarak bana baktı. Anlattıklarım onu öylesine şok etmişti ki sanırım nereden başlayacağını bilemeyerek öylece bakakalmıştı.
"Yani Uygar'la öpüştün," dedi emin olmak istercesine. Sonra duraksadı ve işaret parmağını havaya kaldırdı. "Hayır," derken kafasını iki yana sallamıştı. "Uygar Yazgı seninle öpüşmek istedi?"
"Gerçekten istedi mi bilmiyorum," dedikten sonra son kalan pilavımı da ağzıma tıktım. "Beni sinir etmek için yapıyor. Ondan ne kadar haz etmediğimin farkında." Dudaklarını büzerek bana baktı, düşünceli moduna geçmişti bir anda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hep Sonradan Köpürdü Dalgalar ✘ gay
Jugendliteratur❝how could i hate him if he's such an angel?❞ [dört aralık, iki bin yirmi] ©vQuatris