The Neighbourhood - Female Robbery
BÖLÜM 5: AKILSIZ BAŞIN CEZASINI DUDAKLAR ÇEKER
Deniz'le tavuk gibi hava kararır kararmaz uyumamızın ardından gözlerimi öğle ikiye ayarladığım alarmım sayesinde açmıştım. Göz bandımı çıkarıp çalan alarmı kapatırken hâlâ kendimi aşırı uykulu ve sanki on altı saat değil de on altı dakika uyumuş gibi hissediyordum. Serdar hocaya verdiğim söz olmasa tekrar uykuma dönerdim aslında. Maalesef ki ona verdiğim bir söz vardı ve bu sözümü yerine getirmem gerekiyordu. Yüzüme gelen siyah saçlarımı ellerimle arkaya yatırırken bakışlarım alarmdan zerre rahatsız olmadan mışıl mışıl uyumaya devam eden Deniz'e kaydığında onun da benim gibi göz bandı takmış olduğunu görmüştüm. Gün boyu uyuyacağımızı bildiğimizden ikimiz de takma gereği duymuştuk.
Ayıptır söylemesi rahatımıza düşkündük biraz.
Onu kıskanarak yatağımdan doğrulup banyoya ilerledim. Kısa bir sürede alıp çıktığım duşun ardından dişlerimi de fırçalamış ve banyodan ayrılmıştım. Elimden geldiğince sessiz olmaya çalışarak üzerime yakası açık, toz pembe gömlek; altına da beyaz renk kumaş pantolon giymiştim. Lenslerimle uğraşmak istemeyerek gözlüklerimden birini taktıktan sonra aynı çekmecede yer alan kolye kutumdan da bir kolye alıp boynuma taktım. Siyah spor ayakkabılarımı da giydikten sonra odadan çıkmıştım.
Kasım ayını bitirmek üzereydik. Havalar yirmi derecenin altına düşmüş ve güneş de kendini artık bulutların arkasına saklamaya başlamıştı. Öğle vakitlerinde hava güneşli ve ılık olsa da akşamüzeri serinlik çöküyordu. Ama ben o vakitten önce odama döneceğimi düşündüğümden yanıma ceket almamıştım.
Tiyatro binası ve yurtlar birbirine tamamen zıt yönlerde olduğundan adımlarım doğruca otobüs durağına ilerledi. Yürüyerek yaklaşık yarım saatte gidebileceğim bir mesafe olsa da bugün pek yürüyesim gelmemişti. Yol üzerindeki pastaneden bir tane sandviç alıp otobüsü beklediğim sürede onu kemirdim.
Okulumuz gerçekten de Türkiye'nin en iyilerinden olmaya ve herkesin hayallerini süslemeye yaraşır bir okuldu. Kampüsün içi bile bir başka şehir gibiydi. Aradığın ve istediğin her şeye ulaşabiliyordun. Bu okula gelmeyi başarabildiğim için de sık sık gurur duyardım kendimle. Bir köylü ve çiftçi çocuğu olarak kaderimi değiştirmek benim elimdeydi. Bunu yapmayı da kendi emeklerimle başarmıştım. Sadece kazandığım burslarla bile belki bir memurdan çok daha iyi gelire sahiptim. Hepsini ben, kendi başıma yapmıştım. Tabii ki ailemin her zaman yanımda olmasıyla.
On dakika kadar sonra gelen otobüse binip tam olarak tiyatro binasının önünde inmiştim. Girişten içeriye girdiğimde karşıma doğruca sahnede prova yapan insanlar çıkmıştı. İki tane kız bir yatağın üzerinde oturmuşlardı. Birinin sırtı diğerine dönüktü ve arkadaki onun saçlarını tarıyor gibi yaparken kendi repliğini söylüyordu. Gözlerim ön sahnedeki koltuklarda dolaşırken Serdar hocayı orada görmüştüm fakat yanında görmeyi en son istediğim insan oturuyordu.
Uygar Yazgı.
Bir ayağını diğerinin üzerine koymuş, yayvan bir şekilde otururken gözleri bir kusur ararcasına sahnede geziniyordu. Suratındaki ifadeden de pek memnun olmadığı aşikârdı zaten.
Dudaklarımı birbirine bastırarak yanlarına doğru yürümeye başladım. Uygar'ın burada olmasını garipsememiştim, tiyatro kulübünün başkanı olarak zaten üzerine düşen görev buydu ama sahnede olur, ona yaklaşmak zorunda olmam diye düşünüyordum. Ama maalesef, şans yine benden yana değildi.
"Hocam," dedim, adamın dikkatini çekmek amacıyla. Dikkatini çektiğim tek kişi Serdar hoca olmamıştı.
"Kutay!" dedi adam sevinç içerisinde. "İnan, gelmene çok sevindim. Odama geçelim de orada konuşalım," dediğinde başımı sallayarak onu onaylamıştım. Göz ucuyla Uygar'a baktığımda işaret parmağını alt dudağında gezdirirken bakışlarının beni süzüyor olduğunu fark ettim. O da benim gibi üzerine gömlek giymiş olsa da ilk dört-beş düğmesini bağlamadığından vücudu fazlasıyla meydandaydı. Şekilli ve kaslı gövdesinin gösterişini yapıyordu işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hep Sonradan Köpürdü Dalgalar ✘ gay
Novela Juvenil❝how could i hate him if he's such an angel?❞ [dört aralık, iki bin yirmi] ©vQuatris