The Weeknd - What You Need
BÖLÜM 16: BİR DİZİ KÜFÜR VE BİRAZ FLÖRT
"Bebeğim, seni ne kadar özlediğimi kelimelere dökemem," dedim, kapanmış telefonumun ekranını okşayarak. Arabaya bindiğimizde ilk işim Uygar'ın iki günce arka koltuğa fırlattığı telefonuma sarılmak olmuştu. "Şarjın bitmiş ama merak etme seni doyuracağım."
Uygar anlamsız bakışlarla bana bakıyordu. Boğazımı temizleyerek dudaklarımı birbirine bastırdım. Ortadaki şarj aletini gösterdi ve, "Tak istersen," dedi.
Dün gece aynı yatakta uyumamızın ardından sabah tam bir İngiliz kahvaltısı yaptıktan sonra Uygar bana belli başlı yerleri göstermiş ve etrafı gezmiştik. Sonrasında yeniden uçağa -özel jetine- atlamış ve Türkiye'ye ayak basmıştık.
"Oradan bakınca bu telefon iPhone'a mı benziyor?" dedim, Xiaomi marka telefonumu gösterirken. Gözlerini birkaç saniyeliğine yoldan çekip elimdeki telefona baktıktan sonra, "Şarj aletleri farklı mı oluyor ki?" diye sordu, bilmediğini belli eden bir şekilde.
"Bunu da bilirsin yani," dedim, gözlerimi devirerek.
"Daha önce hiç başka marka telefon kullananı görmedim." Omuzlarını silkti. "Onun markası ne? Samsung mu?"
"Boş ver, bildiğini zannetmiyorum."
"O kadar burs alıyorsun ama kendine düzgün bir telefon alamıyor musun?"
Söylediğiyle suratım düşmüştü. "Yani," diye mırıldandım, telefonu cebime ittirerek. "Başka önceliklerim var."
Babamın hastane masraflarını karşılamak gibi.
"Evet, kıyafetlerin." Gülerek söylediği şeye pek de samimi olmayan bir gülüşle karşılık verdim.
"Aynen öyle."
Telefonuyla bir şeyler yaptıktan sonra arabada bir şarkı çalmaya başladı.
Baştan sona şehvet kokan bir şarkı.
Dudaklarındaki serseri gülümsemesiyle eşlik ederken, "Cesur bir şarkıymış," diye mırıldandım, kollarımı göğsümde bağlayarak. Daha önce duymamıştım ama sesinden söyleyenin Abel olduğunu anlamıştım. Eski bir şarkısı olmalıydı.
"'Cause I love it when you're looking down at me," diye eşlik etti, gözlerimin içine bakarken. Seksi ifadesi zihnimde dün gece ona gerçekten de aşağıdan baktığım anları getirirken, "Seks yaparken daha anlamlı oluyor tabii," diye eklediğinde bir şey demeden gözlerimi dışarıya çevirdim.
"Hadi ama." İtiraz edercesine söyledi. "Sana yaptığım kaçıncı kur bilmiyorum ama artık biraz cilveyi hak ettiğimi düşünüyorum." Söylediğiyle dudaklarım kıvrılsa da gözlerimi ona çevirmedim.
Dürüst olmak gerekirse hoşuma gidiyordu.
Tam bir arlanmazdı ve beni tavlamaya çalışmasına deli oluyordum.
Saniyeler sonra elini tam oramda hissettiğimde bunu beklemediğimden kocaman olmuş gözlerle baktım ona. O ise doğruca yola bakıyordu. Birkaç saniye elini orada tutarken ittirmemiş olmamdan cesaret almış olmalı ki elini hafifçe oynatmıştı.
Dudaklarımı ezdim. Sadece temasıyla bile vücudumdaki kanın pompalanmasının tek sebebi hemen elinin altındaki bölgem olmuştu.
"O kadar ileriye gidebileceğini sanmıyorum," dedim, onu kışkırtmak amacıyla. Tek kaşını kaldırsa da bana bakmamıştı. Tek eliyle becerikli bir şekilde pantolonun düğmelerini açtıktan sonra parmaklarını etrafıma doladığında, "Hıghhmm," diyen bir inilti döküldü dudaklarımdan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hep Sonradan Köpürdü Dalgalar ✘ gay
Genç Kurgu❝how could i hate him if he's such an angel?❞ [dört aralık, iki bin yirmi] ©vQuatris