twenty one pilots - Chlorine
BÖLÜM 11: SÖMÜRGE İTTİFAKI
Bir sonraki gün alışık olduğumun aksine okula metroyla gitmiştik ve bir kez daha kaldığımız yurdun büyük bir nimet olduğunun farkına varmıştım. Kampüs dışında yaşamak büyük bir zaman ve enerji kaybından başka bir şey değildi.
Okula vardığımızda ilk iş olarak yurtlar müdürlüğüne gitmiş ve durumun ne olacağını sormuştuk. Bizim kattaki tesisat borularının patlamasıyla yaşanan sorunun iki hafta içerisinde çözüleceğini ve o zamana kadar kalacak bir yer bulmamızı söylemişlerdi. Tabii ki bu durumun adaletli olmadığını, bize onların bir yer bulmaları gerektiğini söyleyerek oradaki adamla tartışmış olsam da sonunda Deniz beni kolumdan tutup adamın odasından zorlukla çıkarmıştı.
"Böyle iş mi olur ya?" diye sinirle çıkıştım Deniz'e de. "Sanki boruları biz patlattık anasını satayım!"
"Mustafa'da idare edeceğiz işte bir süre, n'apalım?" Onun bu kadar kolay bir şekilde duruma adapte olmasını anlamıyordum. Bana destek olması, adamla tartışması gerekirken bu kadar anlayışlı olması sinirimi bozuyordu. Azıcık bile şirret olmazdı bir insan?
Dün gece Mustafa'yla yatağını paylaşmıştım. Deniz'se koltukta uyumuştu. Pek rahat bir uyku geçirmediği yorgun olan suratından belli oluyordu zaten. Kaldı ki üç gün sonra Ada gelecekti ve o az eşyalı eve dört kişi sığmamızın imkânı yoktu. Yine de bir şey demedim.
Günün kalanında yine derslere girip çıkmıştım ve yine prova için tiyatro binasına gelmiştim. Canım aşırı sıkkındı ve bunu insanlara belli etmekten de çekinmiyordum. Negatif enerji saçıyordum resmen etrafıma. Bir şeyler sinirimi bozduğunda tüm gün boyunca onun beni tüketmesine izin veren böylesine iğrenç bir huyum vardı işte. Fazlasıyla kafama takıyordum.
Sahnem bittiğinde Serdar hocaya su içeceğimin işaretini verdim ve o da başıyla beni onayladı. Arka tarafa doğru ilerlemeye başladığımda Uygar da peşimden gelmişti.
Bardağa su doldururken, "Bu tavır ne?" diye sordu, kollarını göğsünde birleştirerek. Bana şu an hesap soruyor olmasını yadırgamıyordum çünkü normalde provalarda pozitif olan enerjimin bir anda tam tersine dönmesi aslında oradaki insanların da duygu durumlarını yerlere çekmişti.
Birkaç yudum aldığım suyun ardından, "Bir şey yok," dedim, ters bir şekilde. Bu durumdan rahatsız olmuş gibi bana birkaç adım yaklaştığında onu görmezden gelerek bardaktaki suyu hızlıca içtim ve yanından geçip gitmeye çalıştım ama gitmeme izin vermeyerek kolumdan tuttu. Kolumu ondan çekmeye çalıştığımda daha da çok sıkmıştı sadece. "Söyle."
"Sinirlerim bozuk işte. İnsanların kötü günleri olamaz mı?" Sert sesimi bir kenara bırakıp sakin bir şekilde mırıldandığımda kolumu sıkan elleri yumuşadı. Ama bırakmamıştı.
"Ben de sana ne olduğunu sordum, değil mi?" Birkaç saniye kahvelerine baktıktan sonra oradaki ısrarcı tutum sesli bir nefes vermeme neden oldu. Belli ki söylemeden bırakmayacaktı beni.
Aklıma gelen şeyle sinirle alt dudağımı yaladım. "Bu sabah yurt müdürlüğüne gittik." Bir şey demeden bakmaya devam etti. "İki hafta tadilat süreceğini, bu sürede kalacak bir yer bulmamızı söyledi."
"Zaten arkadaşın yok mu kalacak?" 'Ee yani' diyordu bakışları. Ona göre herhangi bir sorun yoktu. Niye olmalıydı ki zaten?
"Sence bize kalacak bir yer ayarlamaları gerekmez miydi? Ben neden iki hafta boyunca başka bir yerde kalmak zorundayım? Zaten iki hafta sonra sınavlarımız da var. Arkadaşımın evinde ders çalışabileceğim bir alanım olmayacak, kütüphaneye gelsem bile akşam erken çıkmam gerekir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hep Sonradan Köpürdü Dalgalar ✘ gay
Novela Juvenil❝how could i hate him if he's such an angel?❞ [dört aralık, iki bin yirmi] ©vQuatris