Harry Styles – Watermelon Sugar
BÖLÜM 10: FARK EDİLMESE DE BİR JEST
Her zamanki gibi kütüphanede oturmuş koskoca bir hukuk kitabını parçalamaya çalıştığım sıradan bir gündü. Neredeyse bin sayfa olan kütük gibi bir kitaptan kendimce notlar çıkarıyor, internetten üzerine araştırmalar yapıyordum. O kadar saattir çalışıyordum ki yemek yemeyi bile unutmuştum gün içerisinde. Ve tabii ki saat şu an akşam altıyı gösterirken karnımın guruldamasını muhtemelen kütüphanedeki herkes duymuştu.
Utançla bakışlarımı etrafta gezdirdim ama yakınımdaki masaların çoğu boştu. Muhtemelen bir saat önce başlayan akşam yemeği saati için çıkmışlardı. Çünkü normal insanlar bunu yapar Kutay, diye geçirdim içimden. Yemek falan yerler.
Önümdeki her şeyi kapatıp teker teker çantama yerleştirirken birisi izin bile almadan yanımdaki sandalyeyi çekip oturdu. Bakışlarımı sol tarafıma çevirdiğimde bu kişinin Uygar olduğunu görmüştüm. Neden yanımda olduğunu ve beni nasıl bulduğunu sorgular bir biçimde ona baktım.
"Neden telefonuna bakmıyorsun?" Ellerim bir an pantolonumda olması gereken telefonuma gittiğinde orada olmadığını fark etmiştim. Sonradan çantamın ön gözünde olduğunu hatırladığımda, "Çantamdaydı," dedim, omuzlarımı silkerek. "Beni mi aradın?"
"Kostümler için ölçüler alınacaktı bugün," dediğinde elimi alnıma götürdüm. Tamamen aklımdan çıkmıştı!
"Özür dilerim," dedim, içten bir şekilde. "Terziler gitti mi?"
"Evet, senin sorumsuzluğun yüzünden bugün seninle terziye gitmemiz gerekiyor." Acımasız bir şekilde söylediğinde diyecek bir şeyim olmadığından sadece üzgün bir şekilde bakmıştım ona. Kahveleri üstünkörü bir biçimde yüzümde gezindikten sonra elleriyle saçını geriye yatırıp sandalye hafifçe yayıldı. "Toparlan da gidelim."
"Neden seninle gitmem gerekiyor?" dedim, rahatsız olmuş bir şekilde. "Adresi ver, ben giderim."
"Saat yediye kadar Bebek'e gidebilecek neyin var?" Yanağımın içini dişledim. Yapacağım aktarmalarla oraya ancak sekizde varırdım. Semt olarak yalnızca.
"Neden o kadar uzak ki?" dedim, anlamamış bir şekilde. Bu sırada masanın üzerindeki eşyalarımı çantama koymaya devam ettim. Bana cevap vermemişti. Çok da umurumdaydı sanki, salak!
Sonunda çantamın fermuarını kapatıp sırtıma attığımda ona baktım kalkması için ama kalkmaya pek niyeti yok gibi duruyordu. "E hadi?" dedim sabırsız bir şekilde.
"Biraz da sen beni bekle." Ciddi olup olmadığını sorgular bir ifadeyle baktım ona. Gerçekten de ciddiydi. 'Sen bilirsin' der gibi omuzlarımı silkip çantamın ön gözünden telefonumu çıkardım. Kilit ekranında o kadar çok arama ve mesaj vardı ki istemsizce kaşlarımı kaldırmıştım. Annemden bir, Serdar hocadan dört, Uygar'dan iki arama vardı. Serdar hoca neredeysem hemen gelmemi söyleyen birkaç mesaj atmıştı. Ayrıca Deniz de mesaj atmıştı. Öncelikli olarak onun attığı mesaja baktım.
Deniz: Uygar biraz önce seni sordu
Kütüphanede olduğunu söyledim
Oraya doğru geliyor sanırım
Yaklaşık yirmi dakika önce atılmıştı mesaj. Telefon elimdeyken kimse arayıp sormazdı, bir kere sessize alıp çantama koyunca bir anda herkesin bana ulaşmak isteyesi tutmuştu. "Deniz'i nereden tanıyorsun?" diye sordum, okuduğum mesajdan sonra.
"Deniz kim?"
"Nerede olduğumu sormuşsun."
"Ha... Şu turuncu. Hep yanında gezmiyor mu işte?" Başımı sallayarak onu onayladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hep Sonradan Köpürdü Dalgalar ✘ gay
Ficțiune adolescenți❝how could i hate him if he's such an angel?❞ [dört aralık, iki bin yirmi] ©vQuatris