The Weeknd - Save Your Tears
BÖLÜM 24: PARAMPARÇA
"Görüşürüz o zaman?" Fakültemin önünde dersime birkaç dakika kala Uygar'la vedalaşma çabamız takdire şayandı. Yaklaşık on dakikadır görüşürüz deyip sonra konuşmaya devam ediyorduk.
Kendisinin görüşürüz demesinin üzerinden saniyeler geçmemişti ki, "Gitme ya," dedi dudak büzerek. "Boş ver ders falan, ben seninkilere söylerim geçirirler seni."
"Tabii, ileride müvekkilerime de böyle dersin," dedim, gülerek.
"Olur. Sen bana suçlu olup omadıklarını söylersin ben hemen hallederim," dediğinde önümüzdeki en az beş yıllık bir süreçten bahsettiğimizin o an ikimiz de farkında değildik.
"Uygar..." dedim, onu göğsünden ittirirken. Giderek yaklaşıyor ve yalnızca birkaç saat sonra yeniden buluşacak olmamıza rağmen ayrılmamak için diretiyorduk. "Akşam buluşacağız zaten."
"Sen seyirci kısmındayken ve ben sahadayken buluşmak mı olacak o?" Uzanıp dudaklarımdan ufak bir öpücük çaldığında ömrümden ömür gitti. Kalbim oracıkta iflasını verecekti yemin ederim.
"Ben sana maça gitme diyor muyum?" diye sorarken kolumdaki saati kontrol etmiştim. "Seninki hobi benimki zorunluluk olmasına rağmen."
"Çünkü sen gitme desen gitmem? Ama sen gideceksin..."
"Kesinlikle!" dedim aceleci bir tavırla. "Bu kez cidden gidiyorum." Omzumdan düşen çantamı düzeltip birkaç adım geriye adımladım merdivende. Birbirini sıkıca tutan ellerimiz havada asılı kaldı. "Yoksa geç kalacağım."
İki elini de pantolonunun arka ceplerine koyup, "Görüşürüz," diyerek havadan bir öpücük yolladı bana.
Öpücüğüne aynı şekilde karşılık verdikten sonra, "Kaçıyorum," dedim ve hızlıca merdivenleri tırmanıp dersliğime ilerledim.
Akşam saatlerinde Uygar'ın maçının son yarım saatine yetişebilmiştim. Bulunduğu takım, beyaz takım, şaşırtıcı bir şekilde 3-1'lik skorla geriden geliyordu. Ve kaybetmeyi sindiremeyen benliği anında onu sahada kızgın bir hava topuna çevirmişti.
Siyah saçları ter içinde kalmıştı, kaşları çatık ve yanakları kırmızıydı. Normalin aksine daha agresif ve acımasızdı. Maçın bitmesine yaklaşık üç dakika kala Derman'a ayaklarıyla girişmesinin üzerine hakem penaltıya karar vermişti.
Ve kelimenin tam anlamıyla çıldırmıştı.
Sahanın kenarında onun bu hâllerini aptal gülümsememle izliyordum. Aşırı sinirli olduğu için geldiğimden beri gözü bir kez olsun seyircilere dönmemişti. Bu yüzden orada olduğumu da bilmiyordu. Sürekli olarak tezahüratta bulunan insanlar yüzünden de ona sesimi duyuramayacağımı bildiğimden dikkat çekme çabasına girişmemiştim.
Hakeme itiraz ettiği sırada gözleri etrafta gezinirken beni sıyırmıştı. Önüne döndüğü sırada jeton o an düşmüş gibi yeniden çevirmişti gözlerini bana. Beni fark ettiğini anlamamla kabanımın içine gömdüğüm elimi çıkarıp gülümseyerek el salladım.
Elini omzuna atmış bir şeyler söyleyen Berkan'ı orada öylece bırakıp koşarak yanıma gelmeye başladığında heyecanlanmıştım. Herkesin gözü de Uygar'ın o tansiyonu yüksek alanı terk edip nereye gittiğini merakla izliyordu. Sahanın sınırlarını belirleyen ve böylece seyirci kısmını ayrı tutan bariyerin üzerinden atlatıp yüzümü avuçladığı gibi dudaklarımızı birleştirdiğinde her şey o kadar anlık olmuştu ki şok olmuştum.
Çevremizde çığlık, ıslık ve alkış sesleri yükselirken dudaklarım kıvrıldı ve onun ateşli öpücüğüne aynı şekilde karşılık verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hep Sonradan Köpürdü Dalgalar ✘ gay
Novela Juvenil❝how could i hate him if he's such an angel?❞ [dört aralık, iki bin yirmi] ©vQuatris