Camila Cabello - My Oh My
BÖLÜM 4: GÖZLER DE YESİN
Neredeyse üç gün boyunca kütüphanede uyuyup uyandıktan sonra hafta içim tamamen derslere girip çıkmak, sonra saatlerce ders çalışmak ve yapılan sınavlara girmekle geçmişti. Son sekiz günde o kadar yorulmuştum ki bugünün ardından iki gün boyunca aralıksız uyuyacağıma emindim.
Yaklaşık on beş dakika önce çıktığım sınavım Uygar sebebiyle yok olan notlarıma ait olan sınavdı ve elime ulaşan o notlarla yeterince iyi bir sınav geçirmiş olduğumu söylemem gerekiyordu. Bana verdiği notlar artık her kime aitse en az benimki kadar iyilerdi ve çalışmalarıma pek bir engel olmamıştı. Sadece bazı konuların olması gerekenden daha yüzeysel notlanmış olmasının haricinde -o kısımlardan da bir soru bile gelmemişti- hiçbir sorunum yoktu. Hatta birkaç tane notlarda özellikle belirtilmiş kısımlardan soru gelmişti ve kendimi bayağı şanslı hissetmiştim çünkü kendi notlarımda da ben o konulara çok ağırlık vermemiştim. Her şerde bir hayır vardır diye boşuna dememişler gerçekten.
Kendi sınavımdan çıktıktan sonra Deniz'in fakültesinin önüne geldim. O da bugün son sınavına girmişti. Ve çıkmasına yaklaşık on dakika varken son üç yıldır yaptığımız gibi bu kutsal anı kutlamak için yemek almaya gidecektik. Dünyanın en basit, en sıradan ve günlük şeyiydi ama bizim için bir gelenek hâline gelmişti. Sınav haftaları resmen bambaşka bir dönemdi. Minimum yemek, minimum uyku ve hatta minimum tuvaletti çünkü her bir saniye önem arz ediyordu. Düzenli olarak çalışan insanlar olmamıza rağmen sınav haftası vitesi arttırmazsak önümüzdeki bir yıl boyunca o sınava beş dakika fazla çalışsaydım çok daha iyi alırdım diye düşünecektik.
Çimlerde uzanmış gökyüzüne bakarken telefonum cebimde titreyince elimi cebime atmış ve arayan kişiye bakmıştım. Kaşlarım şaşkınlıkla kalkarken ekranda ismi yazan eski tiyatro hocamın aramasını cevaplamıştım.
"Alo, Kutaycığım nasılsın?"
"Teşekkür ederim hocam, siz nasılsınız?" Beni neden aramış olduğuna anlam verememiştim. En son geçen sene gördüğüm adamın telefon numarasının hala bende kayıtlı olduğunu bile unutmuştum. Ve benimkinin de hâlâ onda kayıtlı olması şaşırtıcıydı. Birbirimize işimizin düşeceğini hiç düşünmemiştim.
"İyiyim. Müsaitsen bugün yanıma uğrayabilir misin acaba? Konuşmak istediğim bir konu var."
"Bugün uğrayabileceğimi sanmıyorum," diye karşılık verdim. Ama içten içe konuşacağı konuyu da merak etmiyor değildim. "Telefonda söyleyemez misiniz?" diye sordum, merakıma da yenik düşemeyerek.
"Aslında yüz yüze konuşsak çok daha iyi olur. Yarın gelebilme şansın var mı?" Düşündüm, yarın uyumak dışında herhangi bir planım yoktu aslında. Ayrıca konuşmasına bakacak olursam gerçekten gelmemi istediğini belli ediyordu. Onu da kırmak istemiyordum çünkü tiyatro kulübünde olduğum süre boyunca onun en değer verdiği öğrencilerinden biri olmuştum. Üzerine yoğunlaşırsam muhteşem bir yetenek olacağımı söyleyip dururdu ama dürüst olmak gerekirse öyle olacağıma dair pek inancım yoktu. Ayrıca akademik kariyerim bu kadar iyiyken garantisi olmayan bir şeye başlayamayacak kadar korkaktım. Zaten bölüme başlayınca da ders ve tiyatronun birlikte gitmeyeceğini anlayarak kulüpten ayrılmıştım. Bu duruma üzülse de anlayışla karşılamış ve senin için neyin en iyisi olacağını düşünüyorsan öyle yap demişti.
"Olur," diye onayladım onu. "Yarın öğleden sonra boşum. Siz müsait misiniz?"
"Evet, evet. Saat üçte tiyatro binasına gelmeni bekliyorum o zaman." Ardından birbirimize veda ettik. Aramayı kapattıktan sonra bir süre telefonumla ilgilendim. Çok geçmeden Deniz çantasını benim yanıma bırakmış ve çığlık atarak kendini üzerime atmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hep Sonradan Köpürdü Dalgalar ✘ gay
Teen Fiction❝how could i hate him if he's such an angel?❞ [dört aralık, iki bin yirmi] ©vQuatris