Giriş

49.8K 2K 906
                                    

U T K U D E M İ R

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

U T K U D E M İ R

Ben hep bir adım sonra neyle karşılaşacağını bilmenin müthiş bir rahatlığının olduğuna inanırdım. Her gün aynı yoldan yürümek, her gün aynı yerden kahve almak ve öğle yemeklerini tanıdığın yerlerde yemek bu yüzden güzeldi. Yolun neresinden karşıya geçeceğini bilir, kahveni aldığında sevdiğin tadı bulur ve yediğin yemekler hep damak lezzetine uygun olurdu. Neyle karşılaşacağını bildiğin zaman planların aksamadan ilerlerdi. Ve planlarının aksamadan ilerlemesi bu hayatı çekilir kılardı.

Neyle karşılaşacağını bilmediğinde ise hayat korkunç bir hal alırdı. Sürprizler insanların sevimlileştirmeye çalıştığı gibi masum şeyler değillerdi. Sürprizlere, doğası gereği, hazırlıksız yakalanırdın ve seni nereye götüreceğini asla kestiremezdin. Bu yüzden sürprizlerden, her türlü sürprizden kesinlikle nefret ediyordum.

Gözlerimi kapatıp ormanın ferah kokusunu içime doldururken kendimi karmaşanın çok gerilerde kaldığına ikna etmeye çalıştım. Şehir uzaktaydı. İnsanlar uzaktaydı. Kaos yoktu. Her köşesini avucumun içi gibi bildiğim bu yerde yalnızdım. Yani her şey yolundaydı.

Sabahın soğuk havasında nefesim dudaklarımın arasından buharlaşarak çıkarken yerleri kaplayan kahverengi yapraklara basarak patikada ilerlemeye devam ettim. Sabah altıda uyanmıştım. Her zamanki gibi. Yarım saat kadar günlük antrenmanımı yaptıktan sonra on beş dakikalık kısa bir duş almıştım. Bugünkü kahvaltım kızarmış ekmek, tereyağı ve portakal reçelinden ibaretti. Şekersiz bir bardak çay eşliğinde. Saat yediden yedi buçuğa kadar kitap okuduktan sonra biraz yürüyüş yapmaya karar vermiştim. Çünkü planlı yaşamaya bayılsam da aniden yürüyüşe çıkmak gibi kararlar alamayacak kadar delirmemiştim. Henüz.

Dağ evimin içinde bulunduğu ormanda yürüyüş yapmak şehirdeki tecrübelere benzemiyordu. Şehirde, en sakin sahilde bile etrafta birileri oluyordu ama burada tamamen tek başımaydım. Ağaçtan ağaca atlayan sincapları, tepemde uçan kuşları ve göremediğim ama varlıklarından emin olduğum diğer hayvanları saymazsak tabii... Neyse ki onların hiçbiri aniden yolumu kesip benimle konuşmaya çalışmıyorlardı. Bu yüzden varlıklarını hoş karşılıyordum.

Buradaki son günümdü. Yoğun iş hayatım kalabalık ailemle birleştiğinde çok sevdiğim bu yere gelmek ve her şeyden uzaklaşmak için çok fazla fırsat bulamıyordum. Her zaman yapmam gereken bir şeyler, yetişmem gereken bir yerler ve katılmam gereken yemekler oluyordu. Bunlar çoğu zaman baş edilmesi gereken görevlerdi benim için. Her birini birer birer tamamladıktan sonra küçük aralara ihtiyaç duyuyordum. Tahammül etmem gereken şeylerin olmadığı zamanlara. Sessizliğe.

Ailemle yaşadığım yalıda bu sessizlik imkânsızdı. Çekirdek ailem ben, kız kardeşim ve ebeveynlerimden ibaret olsa da yalıyı babamın kuzeni olan Fırat amcamın ailesiyle paylaşıyorduk. Bu da kardeş sayımı birden dörde yükseltiyordu. Bir de halamın ailesi vardı tabii. Onlar bizimle yaşamasalar da sık sık yalıda vakit geçirdikleri için onu, eşini ve iki kızını da ailemin kalabalığına dâhil ediyordum. Bu kadar insan varken yalının herhangi bir köşesinde sessizlik ya da yalnızlık bulabilmek bin yılda bir görülen kuyruklu yıldızlar gibi bir şeydi. Haliyle ben de kaçacak bir yer arıyordum. Çok şükür ki ailem beni anlamaya çalışıyor ve ben buraya kaçtığımda peşime takılmıyorlardı.

Nar ÇiçeğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin