"Korhan git artık." Dudaklarından dökülen sözler ruhuna ağır geliyordu. "Kıyamıyor musun ona." Adamın sözleri birer zehir gibiydi. Korhan iğrenerek dudaklarını ayırdı. "Kıyamadığın için mi yok sayıyorsun sana yaşattıklarını!" Korhan artık ne söyleyeceğini şaşırtmıştı. Bedeni bir enkazdan farksızdı. Hâlâ nasıl birşey yok diyebiliyordu. Hicran adamın sözleriyle istemsizce gülümsedi. "Sen ne biliyorsun be!" Dudaklarının arasından çıkan ses oldukça sert ve toktu. "Sen benim neler yaşadığımı nerden biliyorsun!" "O cehennemden kurtulmak istemedim mi sanıyorsun?" Gözünden akan bir damla yaş çenesine doğru süzüldü. "Kaç kere polise şikayet ettim. Yalvardım! Beni canımdan edecek dedim anlamadılar!" Yüzünü kapatan uzun sarı saçları kadını daha kötü gösteriyordu. "Evime bir kere bile polis gelmedi. Ama öldürülseydim işte o zaman evimden çıkmayacaktı polis!" Boğazına takılan öyle büyük bir acı vardı ki, dudaklarını araladığı anda dökülmeye başlayacaktı sanki. "Yalnızca iki gün, o bana yaşattıklarını yalnızca iki gün nezarethanede kalarak ödedi." Korhan kadının gözlerindeki geçmişin acı yansımasıyla yutkundu. Boğazında öyle büyük bir acı takılmıştı ki, canının yandığını hissetti. "Sonra ne oldu biliyor musun?" Hicran'ın dudaklarını acı dolu bir gülümseme kapladı. "Dağıttığı suratıma yeni yaralar ekledi. Beni öldüresiye döverken neredeydi mazlumun yanında olacak devlet!" Hicran acıyan canını daha fazla gizleyemedi. "İnsanların o yere göğe sığdıramadıkları adalet neredeydi!" "Ben bu cehennemden kurtulmak istedim, ama kurtulmama izin vermediler."