"Bu o, bu o!" deyip heyecanla beni çekiştirmeye başladı. "Ne diyorsun hiçbir şey anlamıyorum, ayrıca kolumu koparmaya çalışmaktan vazgeçebilir misin lütfen," diyerek kolumu elinden kurtarıp kızgın bir bakış fırlattım arkadaşıma doğru. Beni hiç umursamadı. "Bu o diyorum sana! O işte!" Bezgince iç çekerek bakışlarımı tekrar çocuğa çevirdim. Boyu oldukça uzundu, omuzları geniş, kolları kaslıydı. Ellerini ceplerine koyup başını kaldırdığında şapkanın altına gizlediği yüzü ortaya çıktı. Tek kelimeyle mükemmeldi. Dalgalı siyah saçları kapkaraydı ve kısa tutamlar halinde gri şapkasının kenarından çıkmış kusursuz yüzünü çevreliyordu. Gözleri koyu renkti, baktıkça insanın içini titreten fırtınalı bir gece kadar soğukluk barındırıyordu. Hafif çatık duran kaşları ise ona sert bir hava katıyordu. Tıpkı sonsuzluğu vaat eden bakışları gibi.. Gözlerimiz buluşunca damarlarımda hafif bir sıcaklığın gezindiğini hissettim, işte o an benim için zaman durdu ve nefes almayı bırakıp donmuşçasına karşımdaki çocuğa bakakaldım. Bu gerçekten oydu ve karşımdaydı. Alperen Bozkurt.
10 parts