Jin nefesi kesilip birkaç adım geriye çekildiğinde sırtı ağaçla birleşmişti. Kocaman olmuş gözleriyle karşısındaki meleğine bakarken duyduklarını kabul edemiyordu.
Kendi duygularıyla savaşabilirdi ama onun duygularıyla nasıl baş ederdi?
Kalbi delicesine atarken konuşmak istedi. Ona sıkıca sarılmak, sevdiğini haykırmak belki de öpmek istedi. Yapamadı. Yapamazdı.
Evet, o kaçmakta haklıydı. Bir an önce gitmesi gerekiyordu. Uzaklaşmaları gerekiyordu onlardan.
Jin, içindeki aşık adamı nasıl tutabilirdi bu itiraf sonrasında? Kendisinin yapamadığını Hoseok yapmış ve ondan gitmek istemişti. Bu en akıllıca ve en doğru hareketti.
Dudaklarını araladığında Hoseok'un yüzü hariç her yere bakıyordu. Bakarsa dayanamayacağını biliyordu çünkü.
"Az önce dediğim gibi yapacağız. Siz burada kalacaksınız. Ben... Ben ise peşinizdekileri halledene kadar başka bir yere taşınacağım. Gitmene izin veremem ama sana görünmemek için elimden geleni yapacağım. Üzgünüm" dedikten sonra arkasını dönmüştü ama bileğinde hissettiği narin ellerle anında durarak titrek bir nefes aldı.
Yapmamalıydı. Onu bırakmak zaten zorken kendisini daha fazla zorlamamalıydı.
"Bu kadar mı? Başka bir şey demeyecek misin?"
Jin ona dönmeyi reddederken alev alev yanan kolunu yavaşça, daha fazla acıtmamaya çalışarak kurtardı elinden.
"Diyebilecek hiçbir sözüm yok. Sana acı verdiğim için üzgünüm. Sende farkındasın zaten ikimiz arasında bir şeyler olamayacağının. Bu kaçışın sebebi de bu değil mi? Ve Hoseok... Benden korkmakta sonuna kadar haklısın"
Hoseok neden onu durdurduğunu bilmiyordu. Dediği şeye itaat etmeli ve ondan uzaklaşmalıydı. Peki, neden şimdi kendisini daha kötü hissediyordu?
Aşk itirafına alabileceği en kötü tepkiyi almıştı ve bu kalbinde ağırlık yapıyordu. Onu reddetmemişti bile!
Ellerini kendi vücuduna sararak yaşadığı hayal kırıklığından kurtulmaya çalıştı. Ne ummuştu ki söylerken? Kendisini gitmemesi için durdurup karşılık vereceğini mi? Hangi masalın kahramanıydı onlar?
"Dediğini yapacağım" derken dişlerini sıkmış, kollarını iyice sıkmıştı. Ağlamayacaktı.
Kalbindeki ağrının geçmesi gerekirken katlanılmaz bir hale gelmesi çok saçmaydı. Hıçkırarak, bağırarak ağlamamasının önündeki tek engel Jin'in hala orada olmasıydı.
Jin, ona bir kez daha bakmadan giderken daha fazla dayanamayarak dizleri üzerine çöktü. Tüm bedeni titrerken gözlerini sıkıca kapattı. Ona aşık olmak istememişti. Onun yanında olmak da istememişti. Neden şimdi bunları yaşıyordu? Erkeklerden hoşlanabildiğini bile onunla öğrenmişti üstelik!
Dizlerini kendine çekip yüzünü gizlerken ne yapacağını bilemeden sessizce ağlıyordu. Içindeki kaosa rağmen ses çıkarmadan damlıyordu kapalı gözlerinden yaşlar. Bununla nasıl başa çıkacaktı? Kendisine itiraf ettiği gün ona da söylemişti ve beklemediği bir tepkiyle karşılaşmıştı.
Gerçi ne bekliyordu ki? Karşısındaki adamın herhangi bir duygusu var mıydı da kendisine bir şeyler hissedebilecekti? Önce bir kalbi olması gerekirdi sevebilmek için.
Bedeninin etrafında hissettiği sıcaklıkla dudaklarını dişledi.
"Hyung? Eve girelim mi?"
Jimin'in kısık sesli sorusuyla başını kaldırmadığı gibi cevap da vermedi. Tek istediği orada sonsuza kadar oturarak yok olmaktı.
"Jin hyung az önce gitti. Yoongi hyung ve Namjoon hyung da onunla gitti. Akşama döneceklerini söylediler" diyen Taehyung'a kafasını kaldırmadan "O dönmeyecek" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAVE ME! #2Seok
Fanfiction#2SEOK #Yoonkook #Nammin Bir suçlu, sürekli kameralar önünde olan bir idole aşık olsaydı bunun adı ne olurdu? Evet. Doğru kelime tam olarak buydu. İmkansız!