Saat kaçtı bilmiyordu fakat güneş ışıklarının kendini göstermeye başlamasından anladığı kadarıyla sabah olmak üzereydi.
Jin, hiç bozmadığı pozisyonunda uyuyan meleğini izlerken içten içe bencillik ettiğini biliyordu. Buna rağmen ondan kopamıyordu. Her seferinde '5 dakika daha' diye düşünerek kendisine onu serbestçe izleme hakkı veriyordu. Saatler geçmiş ama Jin hala onu izlemekten bıkmamıştı.
Hoseok'un arkasındaki ağaca yaslanarak uyuması o kadar sevimli gelmişti ki ona kopamıyordu bir türlü bu görüntüden. Saçları alnına düşmüş, ağzı hafif aralık bir şekilde açılmış, mükemmel burnunun ucu serin hava yüzünden kızarmıştı.
Bütün gece olduğu gibi bir dakika bile vazgeçmeden izlemişti güzel yüzünü. Kokusunu ilk defa bu kadar özgürce ve uzun süre çekmişti içine. Ama artık kalkmalıydı. Fazla soğuk olmasa da çoktan üşümüş olmalıydı. Kendi bencilliği yüzünden hasta olursa kendisini affetmeyecekti.
Başındaki ağrı bir dakika bile uyumamasına rağmen geçmişti saatler önce yaptığı kötü şeyleri de beraberinde götürerek.
Başını, yaslandığı bacaktan kaldırarak doğruldu. Saçları arasındaki elleri kucağına düşerken, ağzı hafif aralık uyuyan adama olan hayranlığı daha ne kadar büyüyebilirdi bilmiyordu ama hala içinden bir parça eski yerine dönerek onu izlemeye devam etmesini istiyordu.
Ayağa kalkarak vücudunun kendini toplamasını sağladı ilk önce. Kaslarını gererek derin bir nefes aldı. Ardından yavaş olmaya dikkat ederek eğilip Hoseok'un bedenini kucağına aldı.
Başı, göğsüne düştüğünde nefes almayı bile unutmuştu Jin.
Olmayacak bir hayali yaşıyor, her geçen gün daha çok bağlanıyordu varlığına. Bir gün meleği gittiğinde kendisine kalacak olan yine kırık bir aşk olacaktı.O zaman geldiğinde ise Jin bununla yetinebilecek miydi? Bilmiyordu.
Ondan uzak kalmaya çalışmasına rağmen yine kendisini bir şekilde onun yanında buluyordu her seferinde.
Onların bir hikâyesi olmayacaktı ama Jin kendi hikayesinin onsuz mutsuz sona mecbur olduğunu bilerek ilerliyordu bu yolda. Gerçi Hoseok dünyanın başka bir ucunda bile olsa nefes alıp, mutlu olmaya devam ederse bu Jin'i mutlu ederdi fakat hikayesini mutlu sonla bitirmeye yetmezdi.
Eve doğru ilerlemeye başladığında kalbinde oluşan sızı çok somuttu. Yaşadıkları tekrar aklına dolarken derin bir iç çekti. Aralık olan kapıyı kimin bıraktığını bilmese de minnettardı. Karanlık eve girdiğinde kimsenin etrafta olmamasına şaşırmıştı. En azından Namjoon'un onu azarlamak için ayakta kalması gerekiyordu.
Tekrar bir iç çekerek kendi odasına doğru yürümeye başladı. Yatağına yatırdığı Hoseok'un ayakkabılarını çıkarıp üzerini sıkıca örttü. O kadar çok yakışmıştı ki odasına, yatağına kendisini fazlalık gibi hissetmişti. Yastığa, kollarını üzerinden çektiği anda sıkıca sarılan Hoseok küçük bir çocuk kadar sevimliydi.
Odadan çıkmadan önce kendisine son bir iyilik yaparak saçlarına dokundu. Tutamlar parmakları arasında gezinirken mükemmel kokusu içine işlemişti. Ne kadar yanına uzanmayı istese de buna hakkı olmadığını bilecek kadar kendindeydi. Zorlukla ayrıldığı bedenden uzaklaşırken gece hissetmediği soğuğu şimdi titreyen bedeninde hissetmesi ayrı bir ironiydi.
Adımları kendisini doğrudan koridorun en sonundaki odaya götürürken içindeki suçluluk duygusunu bastırmaya çalışıyordu. Sessiz bir şekilde açtığı kapıdan içeriye girdiğinde Yoongi'nin büyük yatakta küçücük kalarak uyuduğunu gördü.
Pişmanlıkla yanına ilerlerken uyanmasını istemediği için sessiz olmaya çalışıyordu. Yatağın diğer ucuna ilerleyip yorganın içine girdiğinde tavanı izlemeye başlamıştı. Şimdi ikisi de yan yana yatıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAVE ME! #2Seok
Fanfiction#2SEOK #Yoonkook #Nammin Bir suçlu, sürekli kameralar önünde olan bir idole aşık olsaydı bunun adı ne olurdu? Evet. Doğru kelime tam olarak buydu. İmkansız!