"Jin?"
"Meleğim? Ağlıyor musun sen?"
Bir anda sertleşen sesiyle sorduğu soru Hoseok'un daha da ağlamasına sebep olmuştu.
"Hoseok? Bir sorun mu var? Ne oldu meleğim? Güvendesin değil mi?"
"Jin... Sana ihtiyacım var. Sana sarılmak istiyorum sadece. Yatağında uzanıyorum ama kapatmıyor içimdeki boşluğu. Ben sana gelemiyorum o yüzden sen bana gel sevgilim. Lütfen"
Jin kalbi hızlı hızlı atarken ilerlediği yoldan geriye dönerek arabasına doğru yürüdü.
"Geliyorum meleğim. Sadece biraz daha dayan tamam mı?"
Hoseok yüzünü Jin'in yastığına biraz daha bastırırken tekrar hıçkırdı. Dayanamıyordu duyduklarına. Onu capcanlı bir şekilde görmeli, dokunmalıydı.
"Lütfen hemen gel"
"Ne olduğunu bana söyler misin sevgilim? Endişeleniyorum" dediğinde sesinin çaresiz çıkmasına engel olamamıştı.
"Nam-Namjoonla konuştuk biz" dediğinde Jin, açtığı arabanın kapısıdan giremeden öylece kalmıştı.
Derin bir nefes verirken telefonu tutan eli titremişti. Aklına gelenin olmamasını diliyordu.
"Orduda... O-rada yaşadık-larınız hak-kında"
Jin fısıltı halinde küfür ettiğinde Hoseok "Ona kızma. Bilmeliydim" diye karşılık vermişti burnunu bir kez daha çekerek.
Jin arabaya bindikten sonra "En hızlı şekilde geleceğim yanına sevgilim. Daha fazla gözyaşı dökmeni istemiyorum" dedikten sonra içinden devam etti.
'Namjoon'u öldürmek istemiyorum.'
Yapması gereken işler vardı. Adamı takip etmesi ve telefonu ele geçirmesi gibi ama Hoseok'un tek bir isteği ile hepsi anında önemini yitirmişti. Yıllarca uzak durmasının bir sebebi de buydu işte. Konu Hoseok olduğunda bütün dünya önemini kaybediyordu. Bu çok büyük bir tehlikeydi Jin için.
Özellikle onu kaybederse yaralı ruhunun da kaybolacağını bilmek, göze alabileceği bir risk değildi. En azından kokusunu ilk içine çekene kadar.
Hoseok ağlamaktan yorgun düşen bedeniyle Jin'in geniş yatağında uzanıyordu. Yastığına sıkı sıkı sarılmış bir şekilde kokusunu almaya çalışıyordu. Bütün bedeni, ruhu sarsılmıştı.
Hoseok öyle bir dünyada büyümemişti. Güzel bir çocukluk, ergenlik geçirmiş ve sonra da kardeşleriyle tanışmıştı. Tehditler hep vardı ama bu bir süre sonra artık büyük bir mesele olarak gelmiyordu gözüne. Mızmızlık yaptığı her an için derin bir utanç duyuyordu.
Gözleri kıpkırmızı olup acımaya başlasa da ağlamaya devam etti. İçindeki acıdan başka türlü kurtulamayacağını biliyordu. Bir süre sonra saçlarında hissettiği elle ne zaman kapattığını bilmediği gözlerini araladı. Hâlâ ıslak olan gözlerini açarken canı yanmıştı.
Sevgilisinin kokusu ciğerlerine dolduğu anda ise hemen toparlanarak ona döndü.
"Jin?"
Yatağa oturmuş onu izleyen adamın üzerine adeta atlarken kalbinden gelen haykırışlar hıçkırık olarak çıkmıştı dudaklarından.
Sıkıca sarıldığı sevgilisinin boynunu bir saniye bile gevşetmeden sararken, yüzünü de göğsüne gömmüş bir şekilde nefes alıyordu.
Jin hiçbir şey söylemeden dizleri üzerinde doğrulmuş adamı kucağına çekerek sarılışına karşılık verdi. Kolları belinde yerini bulurken boynuna değen ıslaklıklar yüreğini sıkıştırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAVE ME! #2Seok
Fanfiction#2SEOK #Yoonkook #Nammin Bir suçlu, sürekli kameralar önünde olan bir idole aşık olsaydı bunun adı ne olurdu? Evet. Doğru kelime tam olarak buydu. İmkansız!