Jin, uçurumun kenarındaydı. Bir adım ileriye atsa ölecekti ama bir adım bile geriye kaysa cayır cayır yanacaktı.
Ölmek istiyordu.
O uçurumdan atlayarak ölecekse en azından mutlu bir adam olarak ölecekti. Çünkü dudaklarının üzerinde acemice hareket eden dudaklar onu bir kez daha dünyanın en mutlu adamı yapmıştı.
Dudakları birbirine değdiği ilk anda bile yenildiğini bilerek sarmıştı kollarını beline. Bedenini sıkıca sararak bedenine yaklaştırırken aldığı tadın enfesliği aklını kaybetmesine sebep oluyordu. Dünyevi bir şey olamayacak kadar güzeldi.
Kapalı gözlerinin ardından adeta içtiği dudaklarını serbest bıraktı ne kadar zor olsa da. Düzensiz nefesi yüzüne vururken iradesini kontrol altına almaya çalışıyordu. Alnını alnına yaslayarak yutkundu.
Rüyada mıydı? Öyle olsaydı bu kadar canlı hissetmesi imkansız olurdu. Sanki bir kutu sakinleştirici yutmuş gibi hissediyordu.
"Sanırım seçimini yaptın" diye fısıldayan meleğin nefesi yüzüne çarpmaya devam ettiğinde gülümsedi.
Daha önceki bütün gülümsemelerini silip süpürürken adeta parlamıştı. Gözlerini aralayarak biraz geriye çekildi.
Kokusunu hala içine çekerken yaşadığı 28 yılın ancak bir anlam bulduğunu hissetti.
Hoseok da gözlerini aralandığında heyecanla belindeki ellerinden birisini çekerek yüzüne uzandı. Hep yapmak istediği hareketlerden birisini yaparak pürüzsüz cilde dokundurdu parmak uçlarını.
Nefesi, güzelliği karşısında kesilirken dizlerinin üzerine çökmek istedi. Parmakları yüzünü turlarken yanağına yasladı avuç içini daha çok hissedebilmek adına.
Hoseok da huzuru bulmuş gibi başını eline doğru yasladığında farkında olmadan gözlerinden yaşlar akmaya başlamıştı Jin'in. Ilk defa hayatında mutluluktan ağlamanın ne demek olduğunu anlıyordu.
Omuzları çevresine sarılan kollar gerilirken "Neden ağlıyorsun?" diye soran adama cevap vermeden dudaklarını burnuyla yanağı arasındaki o kesişen yere bastırdı.
Hayattaki en büyük arzularından birisiydi bunu yapmak. Istemsizce kapattıkları gözleri geri çekildiklerinde tekrar açıldı.
Hoseok, Jin'in gözlerindeki teslimiyeti görmüştü. 'Seni seviyorum' demesine gerek yoktu bu adamın. Bir bakışı yetiyordu zaten her şeyi anlatmaya.
Düşen yaşlarını kalbi yana yana usulca silerken "Beni bırakma Jin" diye fısıldadı Hoseok.
Biliyordu belini sıkı sıkıya kavrayan bu güçlü kolların onu bırakmaya niyeti yoktu belki de ama mantık tekrar devreye girdiğinde kendisinden uzaklaşmasını istemiyordu.
"Bırakmam. Bırakamam"
Karşısında sesi titreyen adamı alıp içine sokabilmek isterdi. Bütün yaralarını öperek iyileştirmek, ona hak etmediğini düşündüğü sevgiyi iliklerine kadar hissettirmek isterdi ve bunu yapacaktı.
Parmak uçlarında kalkıp ona yaklaştığında Jin de onunla yarı yolda buluşmuştu. Dudakları tekrar birleştiğinde bu sefer dudakları arasındaki tuzlu tadı alabiliyorlar ama hangisine ait olduğunu bilmiyorlardı.
Defalarca emdiği alt dudağı kendi kalın dudakları arasında ezerken ondan nasıl uzaklaşması gerektiğini bilmiyordu Jin. Ilk defa kokusunu içine çektiği zamanki gibiydi herşey. Tekrar ve tekrar isteyecek asla da bıkmayacaktı.
Hoseok nefesi tükendiğinde geriye çekilip yüzünü Jin'in boynuna sakladı. Kokusu ciğerlerini doldururken bir zamanlar ölesiye korktuğu bu kokunun şimdi en büyük zaafı olması çok ironikti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAVE ME! #2Seok
Fanfiction#2SEOK #Yoonkook #Nammin Bir suçlu, sürekli kameralar önünde olan bir idole aşık olsaydı bunun adı ne olurdu? Evet. Doğru kelime tam olarak buydu. İmkansız!