4

813 77 56
                                    

Medya: Jin ve dövmeleri...

"N-ne?"

Jin ölümcül bakışlarını üzerine diktiği adamın nefes almasına bile izin vermeyerek bastırdı elini.

Karşısındaki adam çaylak birisi değildi. Konumu da oldukça yüksekti ama Dybbuk karşısında tek başına hiçbir şansı olmadığını ikisi de biliyordu.

"Özür dile dedim"

Azrailin kulağına üflediğini hisseden adam dediğini yapmak için ağzını açtı ama boğazındaki elleri nefesini keserek konuşmasını da engelliyordu.

"Demek dilemeyeceksin" diye mırıldandığı sırada evin kapısı sertçe açıldı.

Kapı sesini duymamıştı bile çırpınan beden. Kalbi korkuyla atarken boğazında gevşeyen ellerden cesaret alarak içine derin bir soluk çekti. Ardından ciğerlerini yakan oksijenle delicesine öksürmeye başladı.

"Erken başlamışsın" diyen bardaki eski sevgiliydi.

Organize miydiler? Kendisini tuzağa düşürmeye çalıştıklarını anlayarak elini beline götürdü hızla ama hemen dibindeki iblis basit bir hamleyle onu engelleyerek silahını odanın diğer ucuna atmıştı. Kendisi bu kadar korkunun pençesinde kıvranırken onun rahat bir şekilde davranması sinirlerini bozuyordu. Tanıyordu Dybbuk'u. Ismini duymayan yoktu ama efsane olarak dinlemişti her zaman. Bir gün karşısına çıkacağı gerçeğine hiç ihtimal vermemişti işlerini yürütürken.

"Buraya getirerek ne yaptığının farkındasın değil mi hyung? Onu öldürmekten başka seçeneğimiz kalmıyor" dedi Yoongi sinirle ama Jin onu duymamış gibiydi.

Silahın güvenliğini açtıktan sonra alnına dayaması diğerleri açısından  beklenen bir şey olsa da Joseph korkuyla sıkıca gözlerini yummuştu.

"Özür dilerim. Özür dilerim" diye ardı ardına mırıldansa da silah alnından çekilmemişti.

Kendisine kızıyordu Joseph. Neden onu araştırmadan evine gelmişti ki? Neden kendi evine gitmemişti ya da? Gözlerinin ne kadar arzuyla kapandığını şimdi daha iyi anlıyordu. Gözlerine bir kez bakanın anlaması gerekirdi aslında onun nasıl tehlikeli olduğunu. Büyüleyici bedeniyle adeta 'ben tehlikeliyim' diye bağırıyordu. Kusursuzluğun etkileyici değil de tehlikeli olduğunu çok geç anlamıştı.

"Sanırım seninle konuşmamız gereken şeyler var" diyen yine o olmuştu.

Ismini düşünmekten bile korkması çok saçmaydı ama sanki bir kez seslense bile gerçek olacakmış gibi hissediyordu. Ruhu siluete bürünecek ve onu yok edecek gibi. Gözlerine bakmaktan kaçınarak sözlerine devam etmesini bekledi.

"Bizimle içki içmek ister misin?"

Soru beklenmedikti. Kocaman açtığı gözleriyle ona baktığında şaka yaptığına dair hiçbir ifade göremedi. Onu öldürmeyecek miydi? Biraz olsun rahatlayan bedeniyle kafasını salladı.

Onunla zıt düştüğü anda öleceğini biliyordu. Üzerinden kalkan beden silahını beline takarak bardağını eline aldı. Joseph tedbirli bir şekilde doğrularak oturur pozisyona geldiğinde diğerlerine bir bakış attı. Namjoon ve Yoongi de onları taklit ederek içki çıkarmışlardı kendilerine.

Namjoon koltuğun karşısında kalan tekli koltuğa oturduktan sonra "Tam adın ne?" diye sordu.

"Seo chanwang" dedi anında.

Kızdırmak istemiyordu kimseyi. Özellikle koltuğun arkasında yavaşça iki yöne doğru yürüyen adamı. Ona bakmaya cesaret edemiyor ama ayak seslerini dikkatle takip ediyordu.

SAVE ME! #2SeokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin