Sanırım en çok özlediğim yere gelmiştim.
Düşüncelerimin beni zehirleyebileceğini çok küçükken öğrenmiş olsam da pek umursamamıștım çünkü kendimi güçlü zannederdim. Aileme göre de, kendime göre de çok güçlüydüm ben. Asla yılmazdım, herkesin benden bir beklentisi olduğu için aynada gördüğüm bedeni kabullenmiș, duygularımı önemsememiștim.
Saat gece yarısını geçiyordu. Hena ve Jungwoo Jungwoo'nun evinde beraber film izliyorlardı, ben de parlak beyaz banyo zemininin üzerindeydim. Ellerim beyazlamıștı sıkmaktan, çenem titriyordu ve korkuyordum. Uzun zamandır buraya uğramadığım için bu seferki çiçeklerin çok daha fazla olacağını biliyordum. Kanın tüm zeminde yayılmış olması midemi bulandırmadı çünkü alışmıştım. 5 ay. Beş ay olmuştu ve onun gibi 5 ay daha dayanamazdım. Öleceğimi biliyordum, günün birinde yine burada böylece oturacaktım ama tek fark artık nefes almayacak olmamdı.
Güçlüsün.
Güçlüydüm. Buna dayanamayacak olsam da sevgisizliğe alışmıştım, sevilmemeye alışmıştım. Eğer ölürsem neye, kime üzülürdüm arkamda kaldığı için?
Gözlerimi birkaç kere kırpıştırarak açtığımda tavandaki güçlü beyaz ışık vurdu gözüme. Başımı eğip elimin tersiyle ağzımı silerken dolaptan destek alarak ayağa kalktım. Ya da kalkmaya çalıştım, başarısız oldum çünkü. Çoğu başarısızlığımın temelini böyle küçük şeyler oluşturuyordu. Ayağa tek başıma kalkamamak benim için sorun olmasa da gitgide gücümü tüketiyordu.
Sol elimle yukarıda kalan telefonuma uzanırken elime metal bir şey değdi. Gözlerimi kapattım doldukları anda. Küçükken bile nasıl öleceğimi düşünürdüm hep. Yaratıcıya dua ederdim ki acısız bir şekilde öleyim. Belki de uykumda, sessizce. Acı çekerek ölme düşüncesi beni hep korkutur ve ağlatırdı. Yine ağlıyordum, biliyordum ki benim canımı alacak kişi ben değildim ama yorulmuștum.
Güçlüsün.
Güçlüydüm ama bedenendi bu. Ruhsal olarak çok yara almıştım sanki, sevdiğime arkadaş olarak yaklaşmak değildi sorun. Beni asla görmeyecekti. Beni tanımayacaktı. Arkadaş olarak yaşlanacaktık.
Parmağımla zor bela kavradığım metal yere, tam dibime düşerken uzanıp avucum arasına aldım. Canımın ne kadar acıdığını umursamadan sıkmaya başladım. Derimin kesildiğini hissediyordum, ağlıyordum ama çığlık atamıyordum. Parmaklarımı açıp elime bakarken yere damlayan kanların ne kadar acı verdiğini hissettim. Kalbimin en orta yerine bir sızı nüksetti. Canım yanıyordu.
Bu sefer metali sağ koluma sürttüğümde yüzümü buruşturup dişlerimi sıktım. Hissetmemeye başlamıştım. Uyușmuștum ve artık acıtmıyordu.
Kesikler arttı ama canımı ilkinden fazla yakamadı. Hissetmedim. İçimdeki kelimeler ve çiçekler öylece durup nefesimi keserken konuşamadım. Çığlık atmadım, dudaklarımı aralayamadım. Titreyen parmaklarım zoraki telefonuma ulaştığında birilerini aradım, Tanrı'nın beni sevmediğini ve bu ölümü hak ettiğimi fısıldadım. Tanrı beni hiç sevmemişti zaten. Bu ölüm bana hediyeydi belki de. Daha kötüsü de olabilirdi.
Birilerinin sesini duydum. Uyumamamı söyleyen ve geleceğini söyleyen sesler duydum. Kim olduğunu ayırt edemedim ama garip bir şekilde benim için endişelendiğini hissettim.
🌸🌸🌸
Lütfen biraz oylayalım yorobunnnn böylelikle ben de heveslenip günlük bölüm atmaya çalışayım 🌸🌸🌸🌸🌸🌸
Yemeklerinizi yiyin ve kendinize iyi bakınnn🌻✨💛
🌸🌸🌸
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hope Not
Fanfictionçünkü sevgisiz büyümek acıtırdı. ⇁ na jaemin + girl, angst © jieiee [tamamlandı] ☇ hayrankurgu #504 kapak tasarım: @arriaq all rights reserved